Onun durumunda, hayatını kurtarmak için yapabileceğim bir şey olmadığını biliyordum, | TED | كنت أعلم أنه لم يكن هناك ما يمكن فعله لإنقاذ حياتها. |
Kolay olmadığını da biliyorum. Ama en azından çocuklar var. | Open Subtitles | أعرف أنه لم يكن سهلاً لكن على الأقل لديك الطفلان |
Ortada bir bebek olmadığını gördüğü an beni yere fırlattı. | Open Subtitles | عندما رأى أنه لم يكن هناك طفل رماني على الأرض |
O kadar da kötü değildi. Sen onu benim kadar tanımadın. | Open Subtitles | أنه لم يكن بهذا السوء أنت لم تعرفه كما أعرفه أنا |
Julio ne hissettiğini bilmiyordu. Bildiği tek şey bunun öfke olmadığı idi. | Open Subtitles | خوليو لم يعلم بماذا شعر هو يعلم فقط أنه لم يكن غضب |
Kesinlikle sen, her şeyi hatırlayan adam onun bir rüya olmadığını biliyorsun. | Open Subtitles | بالتأكيد أنت، يا من تتذكّر كل شيء، تعلم أنه لم يكن حلمًا |
Tek başınaydı, yalnızdı diyorsun . Ben öyle olmadığını söylüyorum. | Open Subtitles | أنا قلت أنه لم يكن كذلك ما الذي لم تفهمه؟ |
Annem bana onun öz babam olmadığını adamın biri olduğunu söylemişti. | Open Subtitles | أخبرتني أمي حينها أنه لم يكن أبي الحقيقي، كان مجرد رجل. |
Öğrencilerimin bunun bir tatbikat olmadığını anladığımız andaki korku dolu yüzlerini hatırlıyorum. | TED | أتذكر وجوه طلابي الخائفة عندما علمنا أنه لم يكن تدريب وقاية من حريق. |
Oraya vardığında tuvaletlerinin olmadığını görünce dehşete kapılmış. | TED | و قد فوجئت عندما وصلت هنالك و وجدت أنه لم يكن لديهم مرحاض. |
Ama arkadaşım ne kendisinin, ne de çoğu öğrencisinin Katolik olmadığını garanti etti, ancak her bahar derslerini orada yapıyordu. | TED | ولكن صديقي أكد لي أنه لم يكن كاثوليكياً، ومعظم طلابه لم يكونوا كذلك، لكنه اخذ صفوفه هناك كل ربيع. |
Sonraları bunun çok da zor olmadığını kabul etti. | TED | واعترف بعد ذلك أنه لم يكن من الصعب أن تفعل ذلك. |
Yani sen Augustus'un iyi bir imparator olduğunu, sen de böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söylüyorsun? | TED | إذن أنت تقول أن أوغسطس كان إمبراطوراً جيداً، وأنت تقول أنه لم يكن كذلك؟ |
Çarpmaları önleyecek bir atmosfer olmadığını gösteren kraterleri görüyorsunuz. | TED | ترون فوهات البراكين التي تدلّ على أنه لم يكن له غلاف جوي يمكنه وقف تلك التأثيرات. |
Suç mahalinin yakınında bile değildi, nasıl bir tanık olabilir ki? | Open Subtitles | أنه لم يكن بالقرب من مسرح الجريمة أى نوع من الشهود.. |
Ama onun yeteneklerine ihtiyaçları varsa eminim ki bu açık bir görüşme değildi. | Open Subtitles | ولكن اذا كانوا بحاجة لمهاراته ، أنا متأكد أنه لم يكن مفتوحا للتفاوض. |
Tüm köşeye yenilik ve arzu geldi uzun zamandır sahip olmadığı kadar. | Open Subtitles | كان العمود كله لنضارة والعاطفة على أنه لم يكن لفترة طويلة حقا. |
Tuhaf olansa, yüzü dışında başka bir yerinde akım izi olmaması. | Open Subtitles | الشيء المضحك هو أنه لم يكن هناك إشارة للبرق باستثناء وجهها. |
Ama açıkca bu hakkında yapabilecek çok bir şeyim yoktu. | TED | و لكن من الواضح أنه لم يكن لدي الكثير لأفعله. |
Bir kaç saat önce burda olmadığına inanmak çok zor. | Open Subtitles | من الصعب تصديق أنه لم يكن موجودا منذ ساعات قليلة |
Şimdi dışarı çıkıp oyu verenin ben olmadığımı söyleyeceğim.. | Open Subtitles | سوف أخرج و أخبر هؤلاء الناس أنه لم يكن أنا من اقترع |
- Hayır, çıkarmadı. Bilekliğini almamızdan pek memnun olmadı ama. | Open Subtitles | بالرغم من أنه لم يكن مسروراً جداً عندما أخذنا سواره |
Fakat bu maddenin ihlali daha önce hiç olmadığından mahkemeye karar verirken örnek olacak bir emsal bulunmamaktadır. | Open Subtitles | و لكن بما أنه لم يكن هناك انتهاك سابق لهذا النظام الأساسى ليس هناك سابقة للإسترشاد بها فى المنصة لتصدر الحكم |
Kabus gibiydi, tek farkı kabus olmamasıydı. | Open Subtitles | ،لقد كان كالحلم السيء عدا أنه لم يكن حلماً |
Ve her ne kadar ne yapacağıma dair en küçük bir fikrim olmamasına rağmen bu belirsizlik bile bana özgürlük hissini veriyordu. | TED | وبالرغم من أنه لم يكن لدي أي فكرة ما الذي كنت أنوي القيام به ، في هذا الغموض شعرت بالحرية. |