O gün bulutlara dalıp gittiğimde Gerçeğin kuşkulu bir konu olduğunu fark ettim, annemin aşina olduğu çevreye uyarlanabilen. | Open Subtitles | عندما حدّقت في الغيوم ذلك اليوم أدركت أن الحقيقة موضع شك أنني أستطيع أن أضع أمي ضمن محيط مألوف |
O gün bulutlara dalıp gittiğimde Gerçeğin kuşkulu bir konu olduğunu fark ettim, annemin aşina olduğu çevreye uyarlanabilen. | Open Subtitles | عندما حدّقت في الغيوم ذلك اليوم أدركت أن الحقيقة موضع شك أنني أستطيع أن أضع أمي ضمن محيط مألوف |
Bana söylemedi çünkü Gerçeğin kurgudan daha kötü olduğunu biliyordu. | Open Subtitles | لم يخبرني لأنه يعلم أن الحقيقة ستكون أسوأ من الخيال |
Gerçekler acıtabilir demek istedi ,baba , kendi iyiliği için.. | Open Subtitles | إنها تعني أن الحقيقة تجرح يا أبتي. إن ذلك لصالحها. |
1 Numara: Birinci ve en doğru şey; tüm Gerçekler paradokstur. | TED | أولًا: أول وأصدق شيء هو أن الحقيقة متناقضة. |
gerçeklerin efsanelerle değiştirilmiş olması ne kadar da ilginç. | Open Subtitles | من الشيق رؤية كيف أن الحقيقة يتم تغييرها بواسطة أسطورة |
Ama korkarım gerçek şu ki Reed bazen haklı çıkabiliyor. | Open Subtitles | لكنني أخشى أن الحقيقة هي أنه أحياناً ريد يكون محقاً |
Gerçeğin belirsizlik olduğunu fark etmedim. Benden başka biri var mı fark etmeyen? | Open Subtitles | لم أدرك أن الحقيقة ستكون بعيده عن الأنظار هل من أحدٍ آخر ؟ |
Gerçeğin farklı fikirlerin çatışmasından doğduğu fikri ve empatinin duygusal kası, demokratik vatandaşlığın gerekli araçlarıdır. | TED | وفكرة أن الحقيقة تنبع من تضارب أفكار مختلفة، والقوة الوجدانية للتعاطف، هي الأدوات الضرورية للمواطنة الديمقراطية. |
Fakat, Gerçeğin tam tersi olduğunu düşünüyorum. | TED | ولكن أعتقد أن الحقيقة هي عكس ذلك تماما. |
Dolayısıyla Betsy ya da kendiniz için seçim yaparken neden Gerçeğin bir faktör olması gerektiğini hissetmeyesiniz? | TED | لذا، سواء كنت تتخذ قرارا لبيتسي أو لك، لماذا تعتقد أن الحقيقة يجب أن تكون عاملا؟ |
Bence Trump ahlaki bir ucube ve sanırım şu Gerçeğin karşısında çözülecek, hiçbir konuda hiçbir şey bilmediği ve merak da etmediği gerçeği. | TED | أعتقد أنه مهووس أخلاقي، أعتقد أن الحقيقة ستداهمه، حقيقة أنه لا يفقه شيء في أي شيء ولديه فضول حيال ذلك. |
Özgünlüğe giden yol kutsaldır ve herkesin iyiliği için Gerçeğin sadece sizi değil herkesi özgür kılacağına güvenmenizi ister. | TED | لكن الدعوة إلى الأصالة مقدسة وللمصلحة العامة، وتطلب منك أن تثق أن الحقيقة لا تحررك وحسب، بل ستحرر كل الناس. |
Gerçeğin seni çok fazla hareketlendirebileceğini zannetmiyorum. | Open Subtitles | لا أعتقد أن الحقيقة يمكنها أن تحرك فيكِ الكثير |
Gerçeğin sizin mülkiyetinizde olmadığını fark ettiğinizde siz Almanlar çok şaşıracaksınız. | Open Subtitles | أعتقد أنكم، أيها الألمان، ستتفاجأون عندما تجدون أن الحقيقة ليست حكراً عليكم وحدكم. |
Bir şeyler istedikleri için. Gerçeğin bunu sağlayamayacağından korktukları için. | Open Subtitles | عادةً لأنهم يريدون شيئاً ما ويخشون من أن الحقيقة تمنعهم من الحصول عليها |
Eğer reddederse, Gerçeğin sır olarak kalacağına güvenim tamdı. | Open Subtitles | واذا لن يفعل, أنا أثق أن الحقيقة لن تخرج بعيدآ عن تلك الحجرة |
En azından, cennette Gerçekler biliniyor. | Open Subtitles | لا، فخامتك الحمد لله، أن الحقيقة معروفة في السماء |
Evet ama bazen Gerçekler bile sahte görünebilir, öyle değil mi? | Open Subtitles | لكن تعرف أن الحقيقة أحياناً تبدو زائفة، أليس كذلك؟ |
Bu durumdan çıkardığım sonuç, Gerçekler yardımcı oldukları gibi, canının yanmasına da yol açabilirler. | Open Subtitles | حسنٌ, ممّا فهمته حول هذه الوضعية, يبدو أن الحقيقة قد تؤلم بنفس القدر الذي قد تُساعد به |
gerçeklerin efsanelerle değiştirilmiş olması ne kadar da ilginç. | Open Subtitles | من الشيق رؤية كيف أن الحقيقة يتم تغييرها بواسطة أسطورة |
Salgını tersine çevirmekteki olağanüstü ilerlemelerimize rağmen, gerçek şu ki bir faciaya sadece birkaç virüs mutasyonu uzaktayız. | TED | على الرغم من التطور اللافت الذي حققناه في إبطال آثار الوباء، إلا أن الحقيقة أننا على بعد بضعة طفرات فيروسية من كارثة. |