Onun üzüleceği tek şeyin kötüce sarılmış bir esrar olduğunu sanmıştım. | Open Subtitles | اعتقدت أن الشيء الوحيد الذي أغضبه هي سيجارة ملفوفة بشكل سيء |
Ve son bir ipucu, bu da çok önemli: Önemli olan tek şeyin hayallerinizin kendisi olduğuna inanın. | TED | وهناك نصيحة أخرى و هي مهمة حقاً: و هي : آمن أن الشيء الوحيد الذي يهم هي الأحلام ذاتها. |
Ve o dönem zor zamanları atlatmak için ihtiyacımız olan tek şeyin bir milyon dolar olduğunu düşünmüştüm. | TED | وأعتقد أن الشيء الوحيد الذي كنّا نحتاجه في ذلك الوقت كان قرضا بمليون دولار يسمح لنا بتجاوز تلك الأوقات الصعبة. |
Açıklamak için biraz geriye gidelim, tüm hayatım boyunca istediğim tek şey yazar olmaktı. | TED | إذن أريد فقط أن أؤكد وأشرح لكم أن الشيء الوحيد الذي كنت أرغب فيه طوال حياتي هو أن أصبح كاتبة. |
Kimi günlerde hepimizin uzlaştığı tek şey hiçbir şeyde uzlaşamamamız gibi geliyor. | TED | في بعض الأيام، يبدو أن الشيء الوحيد الذي يمكن أن نتفق عليه هو أنه لا يمكننا أن نتفق على أي شيء. |
Yapabileceğimiz tek şeyin, kanıtlar toplayıp bunları dışarı çıkarmak olduğunu söylemişti. | Open Subtitles | لقد قال أن الشيء الوحيد الذي يمكننا القيام به هو القيام باخراج الدليل |
Doktorlar, hayatımı kurtarabilecek tek şeyin kemik iliği nakli olduğunu farkettiklerinde hastanede tedavi altındaydım. | Open Subtitles | كنت في المستشفي أتلقّي العلاج عندما أدرك الأطبّاء أن الشيء الوحيد الذي يمكن أن ينقذ حياتي |
Buna olabilir mi? Ve kaseti mahvedecek tek şeyin HCl buharı olduğunu bilmenize. | Open Subtitles | وبمعرفة أن الشيء الوحيد الذي يفسده الحمض الهيدروكلوريكي هو الشريط |
Her zaman, güvenebileceğim tek şeyin, dürüstlüğün olduğunu düşünmüştüm. | Open Subtitles | تعرفين، دائماً كنت أظن أن الشيء الوحيد الذي يمكنني أن أعتمد عليك به هو الصراحة |
İşiniz bu maç ile ilgili haber değeri taşıyan tek şeyin maçın skoru olmasını sağlamak. | Open Subtitles | إن عملكم يتضمن أن تتأكدوا أن الشيء الوحيد الذي سيظهر بالأخبار هو نتيجة المباراة |
Kurtarabilecekleri tek şeyin kendileri olduğunu bilmeleri gerekiyordu. | Open Subtitles | نعم، حسنا هم لايعرفون أن الشيء الوحيد الذي يمكنك أنقاذه هو نفسك |
Ama oraya vardığımda, 1986 sonbaharında, birçok iş görüşmesinden sonra, bana teklif edilen tek şeyin, bir kitap yayıncısı olan Alfred A. Knopf'ta Sanat Direktörü Asistanlığı olduğunu anladım. | TED | لكن لدى وصولي إلى هناك، في خريف عام 1986، وبعد إجراء الكثير من المقابلات، وجدت أن الشيء الوحيد الذي تم عرضه علي هو أن أكون مساعدا لمدير الفن في نوف ألف الفريد، وهو ناشر كتب. |
Daha ikinci bardağımdayım, erkek arkadaşımı ağırlığı kadar et yerken görüyorum ve Dr. Cox'un istediği tek şeyin menüde olmaması beni eğlendiriyor. | Open Subtitles | أشاهد خليلي في محاولته لأكل وزنه من اللحوم، وأنا في غاية النشوة أن الشيء الوحيد الذي يريده الدكتور "كوكس" ليس على القائمة. |
Beni diyalize koydular ve ve beni kurtaracak tek şeyin dua olduğunu düşündüm. | Open Subtitles | لقد قاموا بعملية لتنقية دمي واعتقدت وقتها... أن الشيء الوحيد الذي يمكنه أن ينقذني مما أنا فيه هو الصلاة |
Biraz da çaresizlikten olsa gerek, bir paket bonibonla aramdaki tek şeyin bu adamın açıkça tahrik edilmesi olduğuna karar verdim. | Open Subtitles | ...لقد قررت، ربما بشكل يائس قليلا أن الشيء الوحيد الذي يحول بيني ...وبين كيس حلوى الشوكولاته كان استفزاز صريح لهذا الرجل |
- Gerçekçi biri Georgie'nin orada yapabileceği tek şeyin ölmek olduğunu bilir. Allah aşkına onu oraya neden yolladın? | Open Subtitles | الواقعيّ يعلم أن الشيء الوحيد الذي يستطيع (جورجي) القيام به هو الموت هناك |
Walter'ın bulamadığı tek şeyin sürekli aşk olduğunu farkeden tek kişi ben olamam. | Open Subtitles | لا يمكنني أن أكون الشخص الوحيد الذي لاحظ أن الشيء الوحيد الذي لا يستطيع (والتر) إيجادهُ هو الحب الأبدي |
Senden istediğim tek şey buraya birisini getireceğin zaman bunu bana söylemendi. | Open Subtitles | أقصد أن الشيء الوحيد الذي أطلبه منك هو أن تخبرني بأنك ستحضر أحد ما إلى هنا |
16 saat aralıksız yaptığını gördüğüm tek şey; uyumak. | Open Subtitles | أظن أن الشيء الوحيد الذي رأيتك تقومي به 16 ساعة باليوم هو النوم |
16 saat aralıksız yaptığını gördüğüm tek şey; uyumak. | Open Subtitles | أظن أن الشيء الوحيد الذي رأيتك تقومي به 16 ساعة باليوم هو النوم |