doğanın onların oluşumundan bizi koruyacağını düşündü. | TED | لقد كان يعتقد أن الطبيعة ستحمينا من تكوينها. |
Ayrıca doğanın yumuşak malzemeleri sık sık kullanırken sert malzemeleri nadiren kullandığını fark edersiniz. | TED | ومن السهل ملاحظة أن الطبيعة تستخدم المواد اللينة عادة والمواد الصلبة قليلًا. |
Bütün bunlar şu anlama geliyor: doğanın sürekli olarak beyni yeniden tasarlaması gerekmiyor. | TED | ما يعنيه هذا أن الطبيعة ليس عليها دائما إعادة تصميم الدماغ |
Sadece doğa Ana patenti elinde bulunduruyor ve biz bu yüzden gerçekten rahat hissedemiyoruz. | TED | وقد صادف أن الطبيعة الأم تملك براءة الاختراع ، ونحن حقاً لا نشعر بالراحة لذلك. |
İnsanlar şu fikre sahip, doğa kadın ve erkeği 1950 yılındaki sitcom'larda olduğu gibi tanımlıyor. | TED | يؤمن الجميع أن الطبيعة تفرض فكرة أشبه ببرامج الكوميديا في الخمسينات فيما يتعلق بتصورهم عن الذكور والإناث. |
200 yıl çok fazla bir zaman değil, doğanın, 3 milyar yılı vardı, bazı harika maddeleri mükemmelleştirmesi için. Elimizde de olmasını isteyeceğimiz maddeler. | TED | مائتي سنة لا تكفي في حين أن الطبيعة امتلكت 3 مليارات سنة لإتقان أكثر المواد إذهالاً والتي نودّ لو كانت بحوزتنا |
Bu sebepten ötürü doğanın kadın, erkek ya da insanlık tarafından dokunulmamış olan olduğunu düşünmüyorum. | TED | وبهذا أعتقد أن الطبيعة ليس تلك التي لم تلمسها الإنسانية، رجلاً كان أو امرأة. |
doğanın bizim kentsel alanlarımızla bağının olmadığını düşünebiliriz fakat ağaçlar başarılı şehirlerin daima önemli bir parçası olmuşlardır. | TED | قد نظن أن الطبيعة غير متصلة بمساحاتنا الحضرية، لكن لطالما كانت الأشجار جزءاً أساسياً من المدن الناجحة. |
doğanın onlara burada yardım elini uzattığını düşünüyorum. | TED | أعتقد أن الطبيعة أعطتهم يد المساعدة هنا. |
Parçacıkların çarpışmalarında yağmur gibi ortaya çıkan yeni parçacıkların ışığında, doğanın aslında tahminlerinden çok daha zengin olduğunun farkına varmışlardı. | Open Subtitles | فى كميات الجزيئات المُنتجة, كانوا يكتشفون أن الطبيعة أغنى جداً مما اعتقدوا. |
Ormanda hayatta kalmak isteyen zeki bir asker doğanın ona karşı bir güç olmadığını anlamak zorundadır. | Open Subtitles | للنجاة في الغابة يجب على الجندي الذكي أن يفهم أن الطبيعة ليس قوة ضده |
En temel aşamalarında doğanın şans ve olasılıkla yönetildiğini kabul etmek zorunda kaldık. | Open Subtitles | فعلى مستواها الأساسي علينا أن نقبل أن الطبيعة محكومة بالمصادفة و الاحتمالات |
doğanın bizzat kendisinin indeterminizme, belirsizliklere dayalı olduğu ortaya çıktı. | Open Subtitles | ولكن اتضح أن الطبيعة نفسها تقوم على عدم التعيين، في حالة عدم اليقين. |
Öyle görünüyor ki doğanın itici gücü, siz zaman makinesini işler hale getirirken buna neden olan şeyi imha ediyor. kuantum çekiminin henüz tam kavrayamadığımız kuralları. | Open Subtitles | هُناك عدّة مشاكِل مُتأصلة فى سيناريو بناء الآلات الزمنيّة و هى أنّه يبدو أن الطبيعة تتمتّع بقوة مُحرّكة التى قد تتسبّب دوماً بدمار آلة الزمن الذاتى |
Ya da cinayetleri doğanın işlediğini düşünmemizi istiyor. | Open Subtitles | أو أنه يريدنا أن نعتقد أن الطبيعة الأم فعلا ترتكب الجرائم |
Ben ve bir kaç başka kişi doğanın, kozmik ışın çarpışmaları yoluyla aynı deneyleri zaten milyarlarca defa yaptığını belirttik. | TED | فقد لفتنا الانتباه أنا وبعض الأشخاص الآخرون إلى أن الطبيعة قد قامت بنفس التجارب مرات لا تحصى، عبر تصادم الأشعة الكونية. |
Bilirsin, bu sanki doğa onlara birbirlerinin yoksun olduğu şeyleri vermiş gibi. | Open Subtitles | تعلمين، كما لو أن الطبيعة أعطت كلا منهم ما يفتقده الآخر |
doğa bir hata yaptı ben de onu tamir edebilirim. | Open Subtitles | غرائزى تخبرنى أن الطبيعة ترتكب خطئاً وأنا يمكننى معالجته. |
Sanırım doğa neyin sağ kalacağına kendi içinde karar verecek. | Open Subtitles | أعتقد أن الطبيعة تختار بنفسها ومن نفسها الذي سينجو |
Buz üstünden yiyecek taşımak için çok erken. doğa Ana bizim tarafımızda, Öyle düşünmüyor musun? | Open Subtitles | يبدو أن الوقت لا يزال باكرا لجر الطعام عبر الجليد يبدو أن الطبيعة في صفنا اذا |