Uyanıp pervasız ve aptal gibi görünmeden söyleyebileceğim pek bir şey yok İngiliz. | Open Subtitles | ليس هناك الكثير أستطيع قوله دون أن أبدوا سخيف أو أحمق يا إنكليزية |
Bir İngiliz mağazasına gitmeliydik. Bizim lehimize olurdu. | Open Subtitles | كان علينا أن نذهب إلى محلات إنكليزية كانوا سيقفوا إلىَ جانبنا قليلا |
Ve bir gün gizemli İngiliz bir kadının büyüsüne kapılmış. | Open Subtitles | ثم ذات يوم يسقط تحت سحر إمرأة إنكليزية غامضة |
Alt tarafı İngilizce öğretmeniyim, Tomb Raider değil herhalde. | Open Subtitles | أنا مدرسة لغة إنكليزية ، ولست تومب رايدر |
Tek kelime İngilizce bilmiyorlarmış. Hayatta kalmanın yolunu bulmuşlar. | Open Subtitles | لِم يتكلموا كَلِمَة إنكليزية لكنهُم عَرِفوا كيفَ يَنجون |
Bu da bir İngiliz bahçesinden bir çuha çiçeği. | Open Subtitles | و زهرة الربيع هذهِ أحضرتها من حديقة إنكليزية |
- ...daha küçük evlere taşınıyor. - Bu da senin Amerikalı benim İngiliz olduğumu gösteriyor. | Open Subtitles | مما يدل فقط على أنكِ أمريكية و أنا إنكليزية |
Ne kadar güzel olursa olsun yoldan çıkmış bir İngiliz'i kovalamaktan çok daha önemli işleri var. | Open Subtitles | لديه أمور مهمة أخرى ليقلق بشأنها بدلاً من مطاردة إنكليزية ضالة مهما كانت جميلة |
Ne kadar güzel olursa olsun yoldan çıkmış bir İngiliz'i kovalamaktan çok daha önemli işleri var. | Open Subtitles | لديه أمور مهمة أخرى ليقلق بشأنها بدلاً من مطاردة إنكليزية ضالة مهما كانت جميلة |
Yine de özellikle kendinizi İngiliz ya da İskoç olarak saymanızı umursamıyorum ve görünüşe bakılırsa siz de öyle. | Open Subtitles | على الرغم من أنني لا أهتم سواء أعتبرت نفسك امرأة إنكليزية أم اسكتلندية وعلى ما يبدو أنت لا تهتمين أيضاً |
Senin de İngiliz, ne olursa olsun güvende olmanı sağlayacağım. | Open Subtitles | وأنت في إنكليزية سأحرص على سلامتك مهما حدث |
Dün akşam kurtardığımız İngiliz hanımefendisi Bayan Beauchamp'a geçici bir barınak sağlamanızı rica ediyor. | Open Subtitles | يطلب إذنك في إعطاء ملجأ مؤقت للسيدة بيتشامب إمرأة إنكليزية أنقذناها الليلة الماضية |
Bir tanesi İngiliz bir kız öğrenciydi. Londra Heathrow havalimanından kalkan bir uçağa binmiş ve IŞİD'e katılabilmek üzere Suriye'ye gitmeyi denemişti. | TED | كانت إحداها طالبة مدرسة إنكليزية التي سُحبت من طائرة في مطار هيثرو اللندني بينما كانت تحاول السفر إلى سوريا للانضمام لتنظيم الدولة الإسلامية في العراق والشام. |
1843 yılında, dünyanın ilk bilgisayar programcısı olarak kabul edilen Leydi Ada Lovelace adlı bir İngiliz matematikçi şunu yazmıştı: Bir makine, sadece insanların onu özellikle yapması için programladıkları şeyi yaptığı sürece, insan gibi bir zekâya sahip olamaz. | TED | في عام 1843، كتبت السيدة آدا لافليس، عالمة رياضيات إنكليزية اعتبرت أول مبرمجة حاسوب في العالم، أن الآلة لا يمكن أن تمتلك ذكاء الإنسان طالما أنها تقوم بما صمّمها الإنسان للقيام به أصلاً. |
Ortalıkta çırılçıplak dolaşan bir İngiliz dadımız var. | Open Subtitles | لدينا مربية إنكليزية جميلة تتمشى عارية. |
Daphne isminde İngiliz bir kadın. | Open Subtitles | إنها امرأة إنكليزية اسمها دافني |
Daha önce hiç gerçek bir İngiliz bahçesi görmemiştin demek. | Open Subtitles | ألم تري حديقة إنكليزية من قبل؟ |
Bay Mackenzie'nin İngiliz bir kadının önünde ihaneti tartışması için budala olması gerek. | Open Subtitles | لو ناقش الخيانة أمام امرأة إنكليزية |
Alt tarafı İngilizce öğretmeniyim, Tomb Raider değil herhalde. | Open Subtitles | أنا مدرسة لغة إنكليزية لست توم رايدر اللعينه |
Ömrü boyunca annem, tek bir kelime bile İngilizce konuşmadı. - Harry... | Open Subtitles | طيلة حياتي، لم تتحدث والدتب بكلمة واحدة إنكليزية |
Çarpmayı bile bilmem! Şanssız bir şekilde, İngilizce eğitmeniyim. | Open Subtitles | لسوء حظي أصبحت مدرّسة لغة إنكليزية |