Az önce tanıştığınız birisine hakaret etmek gerçekten hoş değil. | Open Subtitles | إن ذلك ليس لطيفاً لتقومي بإهانة شخص قد قابلتيه للتو |
Tamam, dediler. Konu sistemsel değişiklikler değil. | TED | قالوا : حسناً ، إن ذلك ليس تغييراً منهجياً. |
Bu kibar bir davranış değil Salı, korkarım dışarda beklemek zorundasın. | Open Subtitles | إن ذلك ليس بإحترام، إنتظر بالخارج إنني خائف |
Ama sonra anlarız ki bu da doğru değil. | Open Subtitles | و لكنك تعود لتقول إن ذلك ليس صحيح تماماً |
Anlaması gerek, bu kişisel değil, bu iş. | Open Subtitles | يجب عليها أن تفهم إن ذلك ليس شخصيّاً، إنه عمل. |
Gerçek adı bu. Bak bu hiç komik değil. | Open Subtitles | إن ذلك إسمهُ الحقيقي مهلاً, إن ذلك ليس جميلاً |
Ama o yaştaki beyler için bu tür şeyler olağandışı değil. | Open Subtitles | إن ذلك ليس طبيعيًا حتمًا لرجلاً في مثل هذه السن |
Bu doğru değil. Tavsiyem tamamen tarafsızdı. | Open Subtitles | كلا إن ذلك ليس صحيحاً, فرأيي الطبي كان موضعياً |
Tamam, madem senin için önemli değil o zaman neden gidip kadınla görüşmüyorsun? | Open Subtitles | حسناً ، بما إن ذلك ليس أمراً هام ، إذن لماذا لا تذهبين للتحدث مع هذه المرأة فحسب ؟ |
Korkarım, çok iyi bir şey değil, efendim. | Open Subtitles | أخشى أن أقول ذلك، إن ذلك ليس لطيفًا يا سيدي |
Bu sen, dışarıda beklemek korkuyor ı'm gerekecek, Salı çok kibar değil. | Open Subtitles | إن ذلك ليس بإحترام، إنتظر بالخارج إنني خائف |
Bu bir isyan değil. Kaçış. | Open Subtitles | ايها المأمور إن ذلك ليس شغباً إنه هروب من السجن |
hormonlara ilişkin olan inanılmaz hırsımızla da, Daha büyük, daha tek tip, daha iyi gıdalar için olan ısrarımızla da ilgili değil. | TED | إن ذلك ليس له علاقة بشغَفنا السخيف بالهرمونات , أن هدفنا هو أن نحصل على طعام بكميات أكبر , طعام أجود , طعام مُتفرد . |
Nasıl "Bu benim için kolay değil çünkü gerçekten sıkı çalıştın ve kariyerim için birçok şey yaptın." korkunç olur? | Open Subtitles | كيف لـ"إن ذلك ليس شيئاً سهلاً علي لأنك عملت بجد وقمت بالكثير من الأشياء لمصلحتي مهنتي" أن يكون فظيعاً |
Üzgünüm, bu elma ile armut durumu değil mi? | Open Subtitles | أنا آسف، إن ذلك ليس تفاح أو برتقال؟ |
Bilirsin, büyütülecek bir şey değil. | Open Subtitles | أنت تعلم، إن ذلك ليس بالشيء الكبير |
Evet ama konumuz bu değil ki. | Open Subtitles | نعم ، أجل ، أقصد ، إن ذلك ليس موضوعنا |
- Korkunç falan değil. Hepimiz numaracı falan değiliz. | Open Subtitles | إن ذلك ليس فظيعاً ، نحن ليس في كل ذلك |
Mesele o kadar basit değil, evlat. Hadi ya? | Open Subtitles | لا ، إن ذلك ليس بهذه البساطة يا بني |
Neden hala İtalya'ya gidip, o kaynak suyu içinde yıkanmak için para veriyorsun, ki küvetinden akan sudan daha fazla tedavi edici özelliği olan bir şey değil. | Open Subtitles | ولماذا لازلتِ تذهبين لإيطاليا، لتدفعين المال وتستحمِ من مياه الينابيع إن ذلك ليس طبي أكثر من الماء الذي ينسكب من حمامُكِ الخاص؟ |