Titus hukuk sistemine olan bütün inancını kaybetti, fakat aklına bir fikir gelmişti. | TED | تايتس فقد إيمانه بالنظام القانوني تماما و مع ذالك وجد فكره |
Evrenin düzgün ve tahmin edilebilir bir yapıya sahip olduğuna dair inancını hiçbir zaman kaybetmedi. | Open Subtitles | فهو لم يفقد أبداً إيمانه بأن الكون يتصرف بطريقة مؤكدة وقابلة للتنبؤ |
Birde vücudu iflas etmiş ve tüm inancını yitirmiş birisi. | Open Subtitles | وبالطبع, الرجل الذي خسر إيمانه وخذله جسده |
Tam zamanında. Anlaşılan inancı çok güçlü değilmiş. | Open Subtitles | جئتي في الوقت المناسب إيمانه لم يكن قوياً كفاية. |
Böylece kalbinde Tanrı inancı, aşk ve sanat yeniden uyanacaktı." | Open Subtitles | و إيمانه بالله والحب والفن سيبقى في قلبه |
İçinde bir şeyler tutuyorsun. Tıpkı bir papazın taşıdığın inanç gibi. | Open Subtitles | الشيء حمل داخل نفسه، مثل كاهن الذي يحمل إيمانه |
Maalesef, inancını kaybetmişti. | Open Subtitles | وللأسف، فقد خسر إيمانه ــ أتستطيع العون؟ |
Hangisini seçmesi gerek: Dinini ve inancını mı yoksa karısını mı? | Open Subtitles | :ماذا يجب عليه أن يختار دينهُ و إيمانه أو زوجته؟ |
Ailesinin kenara attığı inancını geri verebilirim. | Open Subtitles | يمكنك إعطاؤه ما أهملته عائلته وهو إيمانه |
Bu da maalesef içindeki onu kendi şirketinden kovdurmaya çalıştığım inancını pekiştirdi. | Open Subtitles | .. الأمر الذي عزز إيمانه بأنني احاول النيل منه هو وشركته |
Bunca zaman, Tanrı'nın bana olan inancını kaybettiğini düşünmüştüm ama inancını kaybeden bendim, şimdi görebiliyorum. | Open Subtitles | طوال الوقت ، اعتقدت في الواقع أن الرب قد فقد إيمانه بي ولكن اتضح لي العكس أنا من فقدت إيماني به |
Lord Carnarvon Mısır'a hayran kalmıştı ama o bile inancını kaybediyordu ve paranın kesileceğini söyleyerek tehdit etti. | Open Subtitles | وفي نفس الوقت كان الممول الرئيسي لهوارد كارتر بدأ هو أيضا يفقد إيمانه بأن التنقيب قد يسفرعن نتيجة وبدا على كلامه نبرات التهديد بقطع المعونة المالية |
Zekam ve hukuki deneyimim olmadığını ve Ed'in inancını yitirdiğini görerek. | Open Subtitles | بما أنني لا أملك أي عقل أوخبرةقانونية... وبما أن إيد كان يفقد إيمانه ... |
İbrahim Tanrıya olan inancını kanıtlamak için, Oğlunu kurban etmek istedi. | Open Subtitles | ألقى "إبراهيم" بـ"إسحاق" في المحرقة لإثبات إيمانه بالرب |
Bütün hayati organları durdu, sanki hayat ışığı, ...aşkları, nefretleri, inancı ve korkuları alınmış gibi. | Open Subtitles | أعني، كل أعضائه الحيوية توقفت ببساطة كمالوأن بريقحياته.. حبه و كراهيته، إيمانه و مخاوفه قد .. |
İnancı ve kuralları beni bunu yapmaya zorladı. | Open Subtitles | إيمانه وجميع قواعده أجبرونى أن أكون كذلك.ـ |
Evet, yanılıyor tabii ki ama inancı, Tanrı'nın kendisini terk etmeyeceği ve kazanmasını sağlayacağı yönünde. | Open Subtitles | أجل، إنه مخطئ بالطبع ولكن إيمانه .. كما تعلمون أنّ الرب لن يتخلى عنه |
Fakat en sonunda, devlet ile birlikteliğe olan inancı ve komünist parti üyeliği siyah Amerikalılar için maddi kazanç özgürlüğünü arttırma ve bir an evvel bunu başarma arzusundan kaynaklandı. | TED | لكن في النهاية، كان كل من إيمانه بالتعاون مع الحكومة وعضويته في الحزب الشيوعي مدفوعًا برغبته لتعظيم المكاسب الملموسة في حريات الأميركيين السود، والقيام بذلك في أسرع وقت ممكن. |
Onun inancı ve kararlılığı ile bu kurum var. | Open Subtitles | -أشكرك جزيلاً كان إيمانه وولائه هما المسؤولان عن هذه المنظمة |
Onun doğaya olan bağlılığı inanç kaybının da tedavisiydi. | Open Subtitles | تعجبه المتواضع في الطبيعة كان ترياقاً لفقدان إيمانه. |
Bu, adayın size olan güvenini kaybettiği anlamına mı geliyor, Eli? | Open Subtitles | أيعني هذا أن المرشح قد فقد إيمانه بقدراتكِ يا إيلاي؟ |
Tanrı'yı herkesin içinde alenen inkâr edip imanından vazgeçmiş ve şu an bir Japon olarak yaşıyor. | Open Subtitles | لقد أنكر الرب علانية. وتخلى عن إيمانه ويحيا الآن كأحد اليابانين. |