kızı hakkında her şeyi bildiğimi ve ağzını kapalı tutması gerektiğini söyledim. | Open Subtitles | وأنا أخبرتها ، بما أعرفه عن ابنتها وهي لا تستطيع ان تصمت |
kızı parayı aldıktan bir yıl sonra piyasaya 80.000 dolarlık bir araba çıkıyor. | Open Subtitles | هذه سيارة ثمنها 80,000 وأُنتجت في العام الذي تلقت فيه ابنتها مبلغاً كبيرًا |
Pekala, ona kızının beklediğini söyleyin. Babamın yanında olmak için hastaneye gidiyorum. | Open Subtitles | حسناً، أخبرها أن ابنتها سئمت من الانتظار سأذهب للمستشفى للتواجد مع أبي |
Annemin annesi Avrupa'yı kocası olmadan alelacele terk etti, ama yanına üç yaşındaki kızını ve eteğinin kenarlarına dikili elmasları aldı. | TED | غادرت جدتي لأمي أوروبا بسرعة بدون زوجها ، ولكن مع ابنتها ذات الأعوام الثلاثة و خيط من الألماسات في حاشية تنورتها. |
Şimdi kızıyla aynı evde yaşıyorum ve bana tamamen yabancı olan babamla çalışıyorum. | Open Subtitles | لأجد نفسى أعيش فى منزلها مع ابنتها وأعمل مع هذا الغريب الذى أنجبنى |
Bir annenin kızına anlattığı... bir şey olarak hatırlanmak bile müthiş olur. | Open Subtitles | انه حقا سيكون رائعً ان نُذكر حتى كـ أم تخبر ابنتها : |
Anne çocuklarına sahip olmaya çalışıyordu ama ufak kızı elinden kurtulup kaçmaya başladı. | Open Subtitles | و الام تحاول ان تمسك ابنائها لكن ابنتها فلتت من الام و ركضت |
Bir kez daha, Catherine Winslow'un görüntülerine bakıyoruz, meşhur siyasi savcı Jeremy Winslow'un eşi, kızı Caitlin'in öldürülmesi suçundan tutuklandı. | Open Subtitles | مرة أخرى أنتم تشاهدون صورا لكاثرين وينسلو زوجة المحامي السياسي البارز جيرمي وينسلو وهي تعتقل على إثر مقتل ابنتها كيتلين |
Bir de kızı var. kızı hiç buraya geldi mi? | Open Subtitles | كانت لديها ابنة هل شوهدت ابنتها هنا في أي وقت؟ |
Yaşlı bir kadın araba sürüyor, yanında orta yaşlı kızı var ve anne kırmızı ışıkta durmadan ilerliyor. | TED | تقود امرأة عجوز السيارة مع ابنتها التي هي في منتصف العمر، والتي تجلسُ في مقعد الركاب، وتتعدى الأم الضوء الأحمر. |
Fakat muhtemelen en kötüsü de kızı tarafından cinsel istismarla suçlanan bir kadının masum olduğundan şüpheleniyordum. | TED | لكن ربما الأسوأ كان أني اشتبهت أن امرأة برئة من الاعتداء ادعته ابنتها البالغة. |
Kendisi inanılmaz bir kadın. kızı 10 yıl önce kaybolmuş. O günden beri, kızını arıyordu. | TED | هي المرأة المذهلة التي تاهت ابنتها منذ 10 أعوام. ومنذ ذلك الوقت، ظلت تبحث عن ابنتها. |
Yüce Divan'ın hakimlerinden birinin annesinin cenaze törenini berbat ettin, üstelik kızının da ölmüş olabileceğini öğrendiği aynı gün. | Open Subtitles | لقد عبثتَ في جنازة لأمّ قاضية بالمحكمة العليا في نفس اليوم الذي تكتشف فيه أنّ ابنتها على الأرجح ميّته |
Neden öfkeli bir anne, genç kızının hayatını kurtarmayı reddettiğini iddia ediyor acaba? | Open Subtitles | إذا لماذا كانت لدي أم غاضبة تدعي أنك رفضت إنقاذ حياة ابنتها المراهقة؟ |
Annesi nasıl yardımcı olacağını bilmediği ve kızının ihtiyaç duyduğu desteği alamadığını gördüğü için çaresiz, yalnız ve bunalmış hissediyordu. | TED | شعرت أمها باليأس والهزيمة التامة والوحدة لأنها علمت أن ابنتها لم تكن تتلقى الدعم الذي تحتاجه، ولم تعرف طريقة لمساعدتها. |
Bunun nasıl olduğunu bilebilecek tek kişi benim kızını kaybeden de benim | Open Subtitles | . الوحيدة التى يجب أن تعرف الأفضل . الوحيدة التى مفقودة ابنتها |
Eğer o tetiği çekersen, 21 yaşındaki kızını bir günde bütün ailesini gömmek zorunda bırakan bencil bir kadın olacaksın. | Open Subtitles | إنّ ضغطتِ على ذلك الزناد ستكونين امرأة أنانيّة التي أجبرت ابنتها ذات 21 سنة لدفن كامل العائلة في يومٍ واحد. |
kızıyla ilgileneceksiniz. | Open Subtitles | انك سوف تقوم بحماية ابنتها حتى تبلغ سنها القانونى |
Belki kızına tecavüz ettiğini düşündüğü çocuğu temizlemiş ve kızına hiçbir şey söylememiştir. | Open Subtitles | هي تعتقد بانه اغتصب ابنتها من ثم اخبرت ابنتها ان لا تخبر احد |
Onun kızıyım. Buraya Amerika'dan geldim. | Open Subtitles | أنا ابنتها, لقد أتيت لتوي من أمريكا |
Ayrıca, "İlk çocuğunu kullanıp atmaya geldim, " tavrını hiçbir anne-Baba sevmez. | Open Subtitles | بالإضافة إلي أنني هنا للحصول عل ابنتها الأولي فلا تخطي للحدود مع الوالدين |
Susan 12 yaşındaki kızından randevu tavsiyeleri aldı. | Open Subtitles | سوزان تأخذ نصائح المواعدة من ابنتها ذات الأثنى عشر عام |
İlginç olan nokta, çocuğunun söylediklerinin anlamını açığa çıkarabilmek için, annesinin sorular kullanarak konuşması idi. | TED | الأمر المثير للاهتمام كان بطريقةٍ ما كانت الأم تحاول أن تستنبط ما تريد ابنتها أن تقوله عن طريق الأسئلة. |
Caladan'da kardeşliğin bir üyesi Jessica Dük Leto Atreides'in sadık hizmetkarına sadece kız doğurması emredilmişti. | Open Subtitles | في كالدان جيسكا عضوه ألانوه أصبحت محظية دوق ليتو أتري دس أمرت أن تحمل ابنتها الوحيدة |
Bea'nin çığlıklarını duyduğumda ölen çocuğuna sarılmış o anne geldi aklıma. | Open Subtitles | و عندما سمعت صراخ بي ذكرتني بصراخ الام و هي تحمل ابنتها الميته |
Neyse sen onun kızısın. | Open Subtitles | على اي حال انتي ابنتها. |