Kibirli olan vaftiz oğlunu uyardı ve eğer ölümü bir kez daha aldatırsa bunu hayatıyla ödeyecekti. | TED | وحذر ابنه بالمعمودية المتغطرس أنه لو قام بخداع الموت مرةً أخرى، سيدفع ثمن حياته. |
Prensesi hızlıca iyileştirdi fakat prenses teşekkürlerini bile dile getiremeden Ölüm, sevdalı vaftiz oğlunu sürükleyerek oradan uzaklaştırdı. | TED | شفى الأميرة بسرعة، ولكن قبل أن تستطيع شكره، قام الموت بسحب ابنه بالمعمودية المتيم بعيدًا. |
Ölümlülüğe hükmeden vaftiz oğlunun ahmakça teşebbüsünün cezası olarak, Ölüm, onun mumunu fitiline kadar kesti. | TED | كعقاب لمحاولة ابنه بالمعمودية الساذجة بالتحكم بالخلود، قلص الموت شمعته لتصل إلى فتيلها. |
Zayıf tutuşunu gevşetti ve vaftiz oğlunun mumu yere düştü. | TED | أرخى قبضته العظمية، وسقطت شمعة ابنه بالمعمودية على الأرض. |