Üçüncüsü ise, eklenti yeri belli olmayacak şekilde birleştirerek, farklı resimlerin nerede bitip nerede başladığının farkedilmesini imkansız kılmakla ilgili. | TED | القاعدة الثالثة هي استحالة تمييز الحد الذي تبدأ عنده الصور المختلفة وتنتهي بتحقيق السلاسة |
Size bunun felsefi açıdan neden neredeyse imkansız olduğunu göstereceğim. | TED | سأريكم لماذا، فلسفيًا، هو استحالة تقريبًا. |
Teorinizin yanlışlığı sadece sağlam temelli olmamasında değil, aynı zamanda kanıtlanması imkansız, değil mi? | Open Subtitles | مشكلة نظريتك ليس أنها هشة لكن استحالة إثباتها |
Gördüğün gibi, dört anahtarı da elde etmek - tamamıyla imkânsız. | Open Subtitles | هنري، إذن أنت ترى أن استحالة الأمر تكمن في الحصول على المفاتيح الأربعة |
Nasıl olduysa cesaretimi toplayıp dünyadaki en aptalca ve en imkânsız şeyi yaptım. | Open Subtitles | وبطريقة ما تحليت بالشجاعة للقيام بالشيء الأغبى والأكثر استحالة في العالم |
1931 yılında, Kurt Gödel adlı, tanınmayan genç bir matematikçi, mantıken eksiksiz bir matematik sisteminin imkânsız olduğu kanıtını sundu. | TED | في عام 1931، قدم عالم رياضيات صغير وغير مشهور يدعى كورت غودل برهانًا على استحالة إيجاد مجموعة كاملة من البديهيات لكل علم الرياضيات، |
Onu heyecanlandıran imkansız bir şekilde içeri girmeyi başarmak. | Open Subtitles | رغبته تأتي من الصعوبة التي تبدوا في استحالة الدخول .. و هو هزم هذه المكان |
Çünkü gerçeklik fantaziyi asla karşılayamaz ve durması imkansız hale gelir. | Open Subtitles | لان الواقع لا يرقى للخيال ابدا فتصبح هذه استحالة |
Nişanlısının yetişmesi imkansız. | Open Subtitles | استحالة أن تستطيع خطيبته اللحاق به في الوقت المناسب |
Öyle yavaş olmalı ki fotoğraf veya başka bir şey göndermek imkansız olmalı. | Open Subtitles | لا بدّ وأن يكون بطيئًا لدرجة استحالة إرسال صور أو أي شيء. |
Bunu başarmak imkansız olabilir ama deneyecek cesarete sahip olmamız gerekiyor bu fikri ileri taşımak adına ne yapabileceğimizi görmek adına ve açık bir şekilde kaynaşmak adına. | TED | وأعتقد أن ذلك ربما يكون سبب استحالة الفكرة، ولكن بحاجة أن نتحلى بالشجاعة والمحاولة، للدفع بالأمر إلى الأمام، لترى ما يمكننا فعله، ولننخرط في الأمر بفعالية. |
Aslında Holmes Sör Henry'ye güvenmenin imkansız olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | "كما تعرف ، حقاً يا " هولمز إننى أجد استحالة فى التعامل "مع سير " هنرى |
Sör James bir hafta önce bunun imkansız olduğunu söylemiş olsa da Büyük Güçler geri çekiliyor ve şehri Japon askerlerine bırakıyorlar. | Open Subtitles | لم ينقضي أسبوع منذ أن أعلن السير جيمس) استحالة) أن تقف القوى العظملى و أن تترك المدينة تحت رحمة الجيش اليابني |
Naomi'den 30 saniye boyunca savunma yaparak kurtulması imkansız. | Open Subtitles | ناهيك عن استحالة الدفاع ضد هجوم (ناعومي) لـ30 ثانية |
Ona ölümcül bir zehri ele geçirmesinin imkânsız olduğunu söyledim ama Colin reddetti. | Open Subtitles | و قلت له أنه استحالة أن تقع يداك على سم قاتل و لكن "كولين" عارض ذلك |
İki gerçeklik arasında seyahat etmek neredeyse imkânsız olacaktır. | Open Subtitles | على الاغلب استحالة السفر بين واقعين |
Ona o kadar kötü davrandım ki yaptıklarımın beni bir daha sevmesini imkânsız hâle getirmesinden korkuyorum. | Open Subtitles | لقد عاملته بأسلوب رديء جداً إني أخشى أن ما فعلته... سيتسبب في استحالة حبّه لي ثانية |
Rahibe, Cyril'ın suçluluk derecesine karar vermenin imkânsız olduğunu belirten bir basın bildirisi yayınlayabilir misiniz? | Open Subtitles | هل يُمكنكِ إعطاء بيان صحفي أيتها الأُخت يُشير إلى استحالة تحديد مدى أهلية (سيريل)؟ |
Hayır, imkânsız. Hayır, hayır. | Open Subtitles | كلاّ، هذه استحالة |
Görev ne kadar tehlikeli veya imkânsız olursa olsun, Garcia kabul ederdi. | Open Subtitles | مهما كان شدّة وطأة الأمر أو استحالة المهمة، فـ(غارسيا) يتخذها |
30 saniye boyunca Naomi'ye savunma yapmak neredeyse imkânsız. | Open Subtitles | ناهيك عن استحالة الدفاع ضد هجوم (ناعومي) لـ30 ثانية |