basit şeyleri iyi yapabilen... bir doktordun. | Open Subtitles | عندما كنتَ طبيباً... تفعل الأشياء البسيطة بشكل جيد. |
Biliyor musun insan hayattaki basit şeyleri gerçekten takdir etmiyor. | Open Subtitles | أتعلم, أنت لا تقدر الأشياء ...البسيطة في الحياة مثل الجلوس... أنا لا أحسدك |
Şimdi zor olan, basit şeylerden mutlu olmak. | Open Subtitles | الآن التحدي لإيجاد البهجة في الأشياء البسيطة |
Ve bu insanları daha fazla memnun etti, yaptıkları tercihlere bakarak, basit şeylerden ne kadar zevk aldıkları ortaya çıkar. | TED | وقد اتضح أنّ هذه الطريقة كانت أفضل في ارضاء الناس لكي ينظرو على الاختيارات التي قاموا بها، تفضيلاتهم التي قمت باكتشافها من خلال الأشياء البسيطة التي تسعدهم. |
Yani, yakınlık yaratan bu basit şeyler gerçekten sağaltıcıdır, | TED | لذا، فإن هذه الأشياء البسيطة والتي تخلق الحميمية تعزز الشفاء حقا، |
Basit bir hayat yaşadım. Ama bazen, en basit şeyler en iyileridir. | Open Subtitles | كانت حياتي بسيطة لكن أحياناً الأشياء البسيطة هي الأفضل |
Yani basitlik ve tahmin edilebilirlik basit şeylerin özellikleridir. | TED | إذاً، البساطة وقابلية التنبؤ هما من خاصيات الأشياء البسيطة. |
Artık yeteneğimi küçük işlerle heba etmemem gerektiğini düşünüyorum. | Open Subtitles | الفكرة هي أن من المفترض علي عدم تبديد موهبتي على الأشياء البسيطة. |
Küçük şeyler bir kız için büyük farklar yaratabilir. | Open Subtitles | الأشياء البسيطة قد تحدث فارقاً للفتاة. |
En çok da küçük şeyleri özlemiştim. | Open Subtitles | أكثر ما أفتقده هو الأشياء البسيطة في الحياة خارج السجن |
En basit şeyleri bile karmaşık hale getirirler. | Open Subtitles | حتى إنهم يعقدون الأشياء البسيطة |
Yaşam tarzınızı anlayamasam da bir şekilde derime yapışıyor, basit şeyleri içimde değiştiriyor ve eve dönmek korku veriyor. | Open Subtitles | حتى ظننتُ أنني لن أتمكن من الإمساك ,بأي سبيل للحياة ,هناك شيء ما يندسّ في جلدي ,ليغير الأشياء البسيطة داخله .والعودة للبيت تبدو مسألة مرعبة |
basit şeylerden mutlu olurdu. | Open Subtitles | كان يجد الأمل في الأشياء البسيطة |
Minerallerin doğru türü yağ asitlerinin birleşmesinde bir katalizör olabilirdi örneğin karbon monoksit, metan, su gibi basit şeylerden. | Open Subtitles | الأنواع الحيحة من المعادن اللتي أمكنها تحفيز تركيبة الأحماض الأمينية من الأشياء البسيطة كأحادي أكسيد الكربون,الميثان,الماء |
Kendimle ilgili o şeyleri arıyordum, bana özel olan basit şeyler, ve sonra soruyordum, ''Bunu nasıl geliştrebilirim?'' | TED | كنت أحاول إيجاد تلك الأشياء عني، الأشياء البسيطة التي كانت مميزة، وبعدها أسأل، "كيف يمكنني تحسينهم؟" |
Gölgelik alanlar, meyve ağaçları ya da şehir içindeki bir çeşme gibi en basit şeyler dahi insanların bir yere bakış açısını değiştirebilir ve o yeri verimli bir alan olarak görüp korunmasına ve oraya katkıda bulunulmasına önem vermelerini ya da nefret tohumlarıyla dolu olan yabancı bir mekân olarak görmelerini etkileyebilir. | TED | فحتى الأشياء البسيطة كالأماكن المظللّة والأغراس المثمرة ومياه الشرب داخل المدينة يمكن أن تصنع فرقاً في كيفيّة شعور الناس تجاه المكان، فيما إذا كانوا سيعتبرونه مكاناً كريماً يمكن أن يعطي، مكانٌ يستحق الحفاظ عليه والمساهمة فيه، أم سيرونه كمكانٍ يخلق الغربة، وتملؤه بذور الغضب. |
basit şeylerin değerini bilmediğimizi söyleyip durdu. | Open Subtitles | يقول أن الناس لاتقدر الأشياء البسيطة فى الحياة |
Böyle zamanlarda insan basit şeylerin hayatı daha güzel kıldığını hatırlıyor. | Open Subtitles | أتعرفا، أوقات كهذه تجعلك تدرك أن الأشياء البسيطة في الحياة هي غالبًا الأفضل |
Artık yeteneğimi küçük işlerle heba etmemem gerektiğini düşünüyorum. | Open Subtitles | الفكرة هي أن من المفترض علي عدم تبديد موهبتي على الأشياء البسيطة |
Sahip olduğumuza emin olduğumuz Küçük şeyler için ve evde olduğumuz için. | Open Subtitles | من أجل تلك الأشياء البسيطة التي كانت توهب لنا ...ولوجودنا فحسب في الوطن |
O... şeyleri hatırlıyor,küçük şeyleri,bazen | Open Subtitles | أحياناً يتذكر بعض الأشياء البسيطة |