Aksilik oldu ama hâlâ bir yığın kanıt tespit etmeliler. | Open Subtitles | إنّها إنتكاسة، لكن ما زال أمامهم عبء الإثبات ليؤسسوا له |
İnsanlar ne söylerse söylesin, kendi gözleriyle ne kanıt görürse görsün. | Open Subtitles | مهما قال الناس، بغض النظر عن نوع الإثبات رأى بأم عينيه. |
Seninle sorgu odası dışında konuştuğumuzun tek kanıtı o kasetti. | Open Subtitles | هذا الشريط كان الإثبات الوحيد اننا تحدثنا خارج غرفة التحقيقات |
- Babam çok korkmuştu ve ben amcamın ofisine girip kanıtı bulacağımı biliyordum. | Open Subtitles | لقد كان والدي مرعوباً وكنت أعرف بأن باستطاعتي الدخول لمكتب عمي وإيجاد الإثبات |
Yapabileceğimiz en iyi şey, o kanıtın hatalı olduğunu kanıtlamak. | Open Subtitles | أفضل شيءٍ بإمكاننا فعله هُو الإثبات أنّ تلك الأدلة خاطئة. |
Onun kimseyi öldürmediğini kanıtlayabilirim. | Open Subtitles | اعتقد أن بوسعي الإثبات أنه لم يقتل أحد |
Cesedi incelemeliyiz. Daha da fazla kanıt bulabiliriz. | Open Subtitles | عند فحصنا للجثة سيكون هناك الكثير من الإثبات |
YAŞAM KANITI Yaşadığına dair son kanıt 27 Şubat Çarşamba, gece yarısı alındı. | Open Subtitles | تم إستلام الإثبات النهائي للحياةِ بمنتصف ليل الأربعاء ، 27 فبراير |
-Her kadın kanıt ister, hepsi bu. -Neyin kanıtı? | Open Subtitles | ـ كل امرأة تريد الإثبات وحسب ـ الإثبات لماذا؟ |
Kendim olduğumu kanıtlamak için gereken tek kanıt bu. | Open Subtitles | ذلك الإثبات الوحيد الذي أحتاجه لأثبت أنني أنا |
Bir soruşturma yürütüyordu, ama hakikat kanıt ister. | Open Subtitles | لدينا فكرة جيدة ، لكن المحاكم تريد الإثبات |
Risk büyüdükçe, tanrısal kontrolün kanıtı da o kadar artıyor. | Open Subtitles | كلما عظمت المخاطرة كلما عظم الإثبات على مقدرتها |
Ayrıca Amanda'nın test sonuçları gelince, kanıtı da göreceğiz. | Open Subtitles | . . على أية حال اتوقع ان الإثبات سيظهر بظهور نتائج إختبارات اماندا |
Tek yapman gereken, Howard Graves'in hala hayatta olduğunu kanıtlamak. | Open Subtitles | كل ما هو علي هو الإثبات بأن هوارد مازال على قيد الحياة |
kanıtın yükü burada tersine işliyor Sayın Yargıç. | Open Subtitles | يتم عكس "عبء الإثبات" هنا يا سيادة القاضي |
Adını hatırlamıyor olabilirim ama o gece beraber olduklarını kanıtlayabilirim. | Open Subtitles | قد لا أتذكّر اسمها... لكن بإمكاني الإثبات أننا كنّا معاً في تلك الليلة. |
Ve size bu noktada hatırlatmalıyım ki ispat yükümlülüğü iddia makamındadır. | Open Subtitles | والآن ، يجب عليّ أن أذكركم بأن عبء الإثبات يقع على عاتق النيابة |
Yöneltilen suçlamaların yanlış olduğunu kanıtlamaya niyetliyim. | Open Subtitles | أنوي الإثبات بأن الإدعاءات ضد موكلتي مخطئة |
İkinizden biri malın kendisinde olduğunu kanıtlar ve tüm parayı alır. | Open Subtitles | يُمكن لأحدكما الإثبات أنّ لديه البذور الحقيقيّة، ويحصل على كلّ المال. |
Basit bir kanıtlama yolu bulsanız da karmaşık bir yol daha bereketli ve derindir. | Open Subtitles | الإثبات أسهل لكن الإثبات المعقد هو أكثر عمقاً وغنى |
Yani burada, yünde, ev işi kadın sanatı ile, en meşhur matematik postülatının yanlış olduğunun ispatı. | TED | إذاً هنا، بالخيط، عبر الفن النسائي المحلي، هو الإثبات بأن أشهر الفرضيات في الرياضيات خاطئة. |
Saygısızlık etmek istemem ama söylediklerini kanıtlayan bir şey var mı? | Open Subtitles | مع كُل الإحترام ما هو الإثبات الذى يدُل عَلى أن كُل ما قولتيه حقيقى ؟ |