Ve size evrenin içine dalmamız durumunda önümüzde açılan olasılıkları simgeleyen bazı örnekler göstermek istiyorum. | TED | وأريد أن أعرض بعض الأمثله التي تصور الاحتمالات المقفله من خلال الغوص في هذا العالم |
İlerledikçe olasılık kapsamını değiştirecek daha çok küçük kılavuzlara ihtiyacımız var. | TED | نحتاج مرشدين صغار حيث نتعلم ونحن نمضي مرشدين يغيرون نطاق الاحتمالات |
Fakat resmettiğim çeşit olasılıklar hakkında düşününce, biraz olsun korku duymalıyız. | TED | لكن حين نفكر في نوع الاحتمالات التي أرسمها، علينا أن نحس بنوع من الخوف. |
Peki, zehirlenmiş olmayıp da bozuk şeyler yemiş olmasının ihtimali nedir? | Open Subtitles | اذن, ماهي الاحتمالات انها لم تسمم, بأنها تناولت بعض الطعام الفاسد؟ |
Ve bu konuda biraz düşününce, birkaç farklı ihtimal gördüm. | TED | بالتفكير في هذا لبعض الوقت، أرى عددا من الاحتمالات المختلفة. |
Belli bir sahnedeki tüm ihtimalleri düşünmem ve olabilecek her şeyi hayal etmem lazım. | TED | يجب عليّ أن أفكر بكل الاحتمالات المُعطاة في المشهد ومُحاولة تخيل كل ما يمكن حدوثه. |
O heriflerden birinin bile bu gemide olma olasılığı ne kadar düşük farkında mısın? | Open Subtitles | أتدركين مدى ضألة الاحتمالات أن يكون احدهم على متن السفينة |
Bu tarz ihtimaller içimdeki çocuğu gerçekten çok heyecanlandırıyor. | TED | وابتهج فعلا الطفل بداخلي لهذه الانواع من الاحتمالات. |
Yani, eğer sifonlu tuvalet ve artıma tesisi paradigmasını ortadan kaldırabilirsek, bütün bu olasılıkları açabiliriz. | TED | إذا فأنه يمكننا أن نفتح كل هذه الاحتمالات إذا استبعدنا النموذج القديم من المراحيض ومحطات المعالجة. |
Bilgisayar tüm olasılıkları değerlendirip potansiyel etki bölgesini iniş elipsi halinde çıkarıyor. | TED | وبأخذ كافة الاحتمالات بعين الاعتبار يحدد الحاسب الآلي المنطقة المحتملة للاصطدام في شكل إهليلجي للهبوط. |
Hayatınızda reddedildiğinizde, bir engelle karşılaştığınızda veya başarısız olduğunuzda olasılıkları göz önünde bulundurun. | TED | عندما يتم رفضك في الحياة، عند مواجهة العقبة التالية أو الفشل التالي، فكر في الاحتمالات. |
Eğer söylediğin doğruysa, bu olasılık kurallarına karşı geliyorum demektir. | Open Subtitles | لو أن ماتقوله صحيح .. فيبدو أننى أتحدى قانون الاحتمالات |
Bayes'in yaptığı şey esasında bilim adamlarının dünyayı irdeleme şeklini olasılık yöntemini kullanarak karakterize etmek ve tanımlamak için matematiksel bir yol sunmaktı. | TED | وما قام به بايس بشكل أساسي كان ابتكار طريقة رياضية باستخدام نظرية الاحتمالات لتمييز و توصيف كيف يتوصل العلماء إلى حقائق عن العالم. |
Bizi ilerleten şey de bu çılgınca olasılıklar ve cevaplanmamış sorular. | TED | و تلك الاحتمالات المجنونة و الأسئلة التي لا أجوبة لها هي التي تدفعنا إلى الأمام. |
Evrim genellikle bizim kat ettiğimiz tek bir yol olarak sunuluyor, ama gerçekte içinde geniş bir olasılıklar dizisi barındırıyor. | TED | عادةً يُنظر للتطور كأنه مسار واحد نأخذه، لكنه في الحقيقة يُمثل مجموعة ضخمة من الاحتمالات. |
"Gelecek prensipte bilinebilir" şeklinde boş bir umut ihtimali taşıyordu. | Open Subtitles | وهى تحمل الاحتمالات المحيرة والأساسيات التى يمكن المستقبل العمل به |
YNH: Bu bir kehanet değil. Her tür ihtimali bizden önce görüyor. | TED | يوفال نواه حراري: مجدداً، هذه ليست نبوءة؛ تبرز جميع الاحتمالات أمامنا. |
Ondan sonra esir tutulduğu yer için çok fazla ihtimal var. | Open Subtitles | ثم هناك مجموعة من الاحتمالات من حيث يمكن أن يكون أسيرا. |
Hatta öğle yemeğimde bazı ihtimalleri çizdim bile. | Open Subtitles | أنا حتى حلقت بعض الاحتمالات خلال ساعتي تناول طعام الغداء. |
Olabilir. Ama bir imparator olması olasılığı da gayet yüksekti. | Open Subtitles | أمكن ذلك، ولكن كانت الاحتمالات متساوية أن يكون إمبراطوراً. |
Büyük bir sette ise, ihtimaller sınırsızdır. | TED | وبمجموعة كبيرة جداً قد لا تنتهي الاحتمالات. |
Büyük ihtimalle kaydedilmiştir. Jürinin önündeyken onun çok işine yarayacak. | Open Subtitles | الاحتمالات تقول أنّها كانت مُسجلة وذلك سيكون مفيداً لهيئة المحلفين |
Ve sadece 20 korsan. Bu şansı bir miktar benim tarafıma çevirir. | Open Subtitles | ويوجد عشرون قرصانا فقط ، وهذا قد يضع الاحتمالات لصالحي |
Bahisler 50'ye 1 Miguel'in lehine. | Open Subtitles | الاحتمالات هيَ 50 مُقابِل واحِد لصالِح ميغيل |
olasılıklara gebe bir durum, ve tek düşünebildiğin şey "uyumak". | Open Subtitles | حالة حامل مع الاحتمالات وكل تفكيرك أن يذهب الجميع الى النوم. |
En temel aşamalarında doğanın şans ve olasılıkla yönetildiğini kabul etmek zorunda kaldık. | Open Subtitles | فعلى مستواها الأساسي علينا أن نقبل أن الطبيعة محكومة بالمصادفة و الاحتمالات |
Muhtemelen birisi başka bir geçitten dünyayı çevirdi. | Open Subtitles | الاحتمالات, أن شخصا ما اتصل بالأرض من بوابة خارج العالم |
Vahşi düşlerinizde, Sezar, böyle bir olasılığa karşı kapıları tutmayı nasıl umabiliyorsunuz? | Open Subtitles | -فقط فى احلامك ايها القيصر,كيف تتوقع ان تقاوم -من باب الاحتمالات فقط |