Batı dünyasında refah artıyordu ve insanlar daha fazla hayvansal protein yemek istiyorlardı. | TED | في العالم الغربي، كان الازدهار يزداد وأراد البشر تناول المزيد من البروتين الحيواني. |
İşçi dövizleri, kazanca en çok ihtiyacı olanların hedeflendiği bir yolda, iki yer arasında refah paylaşımının harika bir yoludur. | TED | الحوالات النقدية وسيلة عظيمة لتقاسم الازدهار بين الأماكن بطريقة تعود بالنفع على من هم بأمس الحاجة |
Size refah oluşturma mirasına göre yaşamış bir kişinin örneğini göstermek istiyorum: Laetitia. | TED | دعوني أضرب لكم المثل بشخص أخذ على عاتقه مسؤولية خلق الازدهار: ليتيسيا. |
Bu hikayede en fazla hoşlandığım şey ise, refah oluşturacak fırsatların neredeyse her yerde bulunabildiğidir. | TED | ما يعجبني بهذه القصص هو أن الفرص لخلق الازدهار بمكن إيجادها في أي مكان. |
Hükümetler hem girişimcilerinin hem de müşterilerinin gelişmesine izin veren şartları oluşturarak refahı ve gelişmeyi yaratırlar. | TED | الحكومة لا تخلق الازدهار والتنمية، بخلق الظروف التي تسمح لكل من رواد العمال وعملائهم بالازدهار. |
Karşılıklı garantili refah için stratejiler veya en azından karşılıklı garantili hayatta kalma olmalıdır. | TED | يجب أن يكون حول استراتيجيات ضمان الازدهار المشترك أو على أقل تقدير، ضمان البقاء المشترك. |
Başka bir deyişle bir milyar insanın refah duzeyine gidiş sürecini kesinlikle hızlandırıyorsunuz. | TED | وبعبارة أخرى سوف تعجلون بالتأكيد عملية وصول مليار شخص الى الازدهار |
Zenginlik ve refah arayışımızda bizi yok edecek bir şey yaratmıştık. | Open Subtitles | وكان تقريبا كأننا أنشأنا آلة للموت. في بحثنا عن الثروة وتحقيق الازدهار |
Barack Obama bizleri yeni bir refah çağına taşıyacak. | Open Subtitles | باراك أوباما سيقودنا جميعا إلى عصر جديد من الازدهار |
Ulusumuz daha önce hiç bu kadar refah ve sosyal ilerleme yaşamadı... | Open Subtitles | لم يحدث من قبل أن أمتنا أستمتعت في وقت واحد الكثير من الازدهار والتقدم الاجتماعي |
Benim hedefim toplumsal ilerleme, evrensel refah. | Open Subtitles | ان هفى هو خدمه المجتمع الازدهار العالمى. |
Yeni bir refah çağına girmek üzere olan bu mahalle için ne kadar da heyecanlı bir gün. | Open Subtitles | وكم هو يوم مثير لهذا الحي نحن على وشك دخول حقبة جديدة من الازدهار |
Bir iş başkalarının refah bulabildiği yerdir o halde, senin refahının yükselmesi için makul bir kesmi tekmelersin. | Open Subtitles | الأعمال التجارية حيث آخرين يمكن العثور على الازدهار تحقيق قدر معقول |
İlkel Afrikalılarla çevrili küçük bir beyaz topluluk daha büyük bir refah getirme umudu vadeden genç ve büyüyen bir ülkeye dönüştü. | Open Subtitles | مجتمع شاب من البيض محاط بالأفارقة البدائيين ينمو ليصبح أمة فتية مزدهرة تحمل الكثير من الآمال بالمزيد من الازدهار. |
Yapmaları gereken ilk şey kıta için refah oluşturmak. | TED | أولا عليهم خلق الازدهار بالقارة. |
İyi şeyler istiyoruz, adalet, eşitlik, özgürlük, haysiyet, refah... fakat seçtiğimiz yol, benim 4 yıl önce terk ettiğim yola o kadar benziyor ki. | TED | نريد الحصول على الأشياء الجيّدة -- العدالة، المساواة، الحرية، الكرامة، الازدهار -- لكن الطريق الذي اخترناه يبدو جداً كذلك الذي تركته منذ أربع سنوات. |
Ama bazı durgunluklar, ekonomik refah dönemlerinde meydana gelir— bu muhtemelen ekonomik refah yüzünden bile olur. | TED | ولكن بعض أنواع الكساد تحدث في فترات ازدهار اقتصاديّ... ويرجّح أن يكون الازدهار الاقتصادي ذاته وراء ذلك. |
Savaştan sonra Mystic Falls halkı huzur ve refah içerisinde aydınlanmayı kutladılar. | Open Subtitles | "التنوير الأوّل كان في إحتفالية مزاملة لطور الازدهار الجديد" "بأنّ (ميستك فولز) ازدهرت بعد الحربِ" |
Düzen. refah. | Open Subtitles | النظام، الازدهار |
refah ve barış platformu üzerinde." | Open Subtitles | على منصة من الازدهار والسلام " |
Siz de iyi biliyorsunuz ki, ben milliyetçiliği hukuku ve düzeni, ve ekonomik refahı temsil ediyorum. | Open Subtitles | كما تعلمون جيدا انا ادعم القومية القانون و النظام الازدهار الاقتصادي |