Orada fıçılar var. Bahse girerim ki en az birinde şarap vardır. | Open Subtitles | هذه البراميل هناك، أرهن إنه على الاقل واحد منها يحتوي على الخمر |
Varildeki kızlardan birinin kaçıp onu kaçıran adamların peşine düştüğüne inanıyorum. | Open Subtitles | إحدى فتيات البراميل فرّت، وهي تطارد خاطفيها الآن |
Bu adamlar vaftizi bozdular ve su kaynağına varilleri boşalttılar. | Open Subtitles | قاطع هؤلاء الصبية طقوس التعميد. وسكبوا محتوى البراميل في الينبوع. |
O adamın kasabada fıçı imal etmesine şaşmamalı. Buraya bakan o değildi nasıl olsa. | Open Subtitles | لا عجب أنّ ذلك الشخص ذهب لصناعة البراميل فلم يكن بارعاً في الزراعة |
Turuncu renkli fıçıları yerleştirdik ve insanlar yerden bitmiş gibi sokağa geldiler. | TED | لقد وضعنا البراميل برتقالية اللون ثم توافد الناس الى الشارع على الفور |
Evet. Bu variller nereye gitti hiç gördünüz mü? | Open Subtitles | هل رأيت ما كان يحدث لتلك البراميل المليئة بالمحاليل ؟ |
Yolunun sonuna yaklaşıyor, dizilmiş varillerin arasından geçiyor. | TED | انه يقترب من نهاية السباق، يشق طريقه بين البراميل التي تقام هناك. |
saat 4:30 gibi dışarıda beklersiniz, fıçıların orada... | Open Subtitles | حوالي الساعة 4: 30 ، وتنتظر بالخارج مع البراميل |
Ve Detroit'in altında tüm bu mega varillerin ortalama maliyeti varil başına 18 dolar eder. | TED | و جميع تلك البراميل الضخمة تحت مدينة ديترويت تبلغ تكلفتها في المتوسط إلى 18 دولار للبرميل. |
lzgaralar ve fıçılar, yüzen ne varsa hepsini denize atın. | Open Subtitles | مستر ألان القى بكل العوامات و البراميل أى شىء يطفو |
lzgaralar ve fıçılar, yüzen ne varsa hepsini denize atın. | Open Subtitles | مستر ألان القى بكل العوامات و البراميل أى شىء يطفو |
Ayrıca Varildeki kızlar davasında büyük gelişme kaydettiğini söyledi. | Open Subtitles | كما أنّها قالت إنّكِ حللتِ قضيّة فتيات البراميل |
İşte karşınızda. Varildeki kızlar davasını çözen dedektif. | Open Subtitles | ها هي ذي، المحقّقة التي حلّت قضيّة فتيات البراميل |
- Sen şu varilleri toparlayabilirsin. - Tamam, 85. | Open Subtitles | رتب أنت هذه البراميل حسناً يا خمسة وثمانين |
O baktan aracını çalıştırsan iyi olur çünkü biz konuşurken düz burun varilleri kamyona yüklüyor. | Open Subtitles | أشعر بذعر مخيف هنا لأن هذا الرجل مسطح الأنف جاري تحميل بعض البراميل في الشاحنة |
Dün gece, kulübe arkadaşı fıçı üreticisi olan bir adamla arpa suyu içtim. | Open Subtitles | ليلة أمس احتسيت الشراب مع شخص.. كانت مهنته هو صنع البراميل.. |
Oturağa da gerek yok, tek ihiyacınız olan bir kaç fıçı Doğru Kan nasıl olsa bir şey yiyip içmiyorlar. | Open Subtitles | لن تحتاجي إلى إختراق بنك الدم .. أليس هذا ما تحتاجيه هو مجموعه من البراميل من الدم الحقيقي لإنهم لا يأكلون ولا يشربون |
Tamam, şimdi gir oraya ve fıçıları uçurmak için şimşeklerini kullan. | Open Subtitles | حسنا، ادخل الآن واستعمل برقك لتفجير تلك البراميل. |
variller açık değildi. | Open Subtitles | حتى البراميل التى لم تكن مفتُوحة تم تخريبها أيضاً |
O fıçıların içinde binlerce insanı öldürmeye yetecek kadar madde var. | Open Subtitles | هناك ما يكفي في تلك البراميل لقتل آلاف الناس |
En yukarıda, BP'nin atık petrol sızıntısı: milyarlarca varil fışkıran petrol Meksika körfezinde akıyor. | TED | في السطر العلوي، هذه بقعة نفط بريتيش بتروليوم: مليارات البراميل من النفط تدفقت في خليج المكسيك. |
O varillerde ne oldugunu biliyorsunuz, degil mi? | Open Subtitles | أنت تعلم ما يوجد في تلك البراميل, صحيح ؟ |
Bu varillerdeki su her bir köye en fazla bir gün dayanır. | Open Subtitles | المياه التي في هذه البراميل ستدوم للقرية يوما على الأكثر |
Eve döndüğümde o fıçıya el sürmüş olursan asıl ben seni çarpacağım. | Open Subtitles | ستسكنكَ أنتَ الأشباح ، إذا وجدتُ تلك البراميل ليست سليمة عندما أعود إلى المنزل |
Hanbalık'a doğru gitmeyen bir yolda, o fıçılarla dolu yük arabaları gördüm. | Open Subtitles | رأيت عربات محملة بتلك البراميل على طريق لا تؤدي إلى "كامبولاك". |
Burada güçlü olanlar Fıçıyı yapanlar. | TED | وهنا تقبع السلطة التي يمتلكها صانعو البراميل الفاسدة. |
Uçağın gövdesi, aslında birkaç tane varilin perçinlemesinden oluşmuş. | Open Subtitles | هيكل الطائرة، هو في الحقيقة حفنة من البراميل المستديرة تنصب معاُ |