Tüm kötülüklerin kaynağından bahsediyoruz, belki de ölçülü iyimserlik en iyisi. | Open Subtitles | نحن نتحدث عن مصدر كل شر، التفاؤل قياس ربما هو أفضل. |
İyimserlik kişiyi, akademide, sporda, politikada başarıya götürüyor. | TED | يقود التفاؤل نحو النجاح في الميدان الأكاديمي و الرياضي و السياسي. |
Ama koru körüne atlayıp her şeyin iyi olacağını düşünenen çok iyimser bir penguenseniz, yere vardığınızda kendinizi param parça görebilirsiniz. | TED | لكن لو كنت بطريقاً شديد التفاؤل يقفز فقط وعيناه مغمضتان على أمل الأفضل، فقد تجد نفسك في ورطة عندما تصطدم بالأرض. |
Bence, sizin de göreceğiniz gibi, iyimser olmak için nedenler var. Çünkü, en iyisini daha görmedik diye düşünüyorum. | TED | وأعتقد ، كما سترون ، أن هناك أسباب تدعو إلى التفاؤل. لأنني أعتقد أن الأفضل لم يأت بعد. |
Kontrollü deneyler, iyimserliğin sadece başarıyla ilgili olmadığını, kişiyi başarıya götürdüğünü gösteriyor. | TED | بيّنت التجارب المتحكّم فيها بأن التفاؤل لا يرتبط فقط بالنجاح، بل يقود إليه. |
İşte, iyimserliği basit bir kelime olarak kullanıyorum fakat gelin bunu daha geniş bir şekilde anlayalım. | TED | و هنا، فإنني أستخدم التفاؤل ككلمة بسيطة ولكن دعنا نفهمها بمعناها الواسع |
Ancak bu konuşmanın başında bahsettiğim gibi bu iyimserliğe bakış açımız biraz da olsa ihtiyatlı olmalı ve bunun sebebi verilerin hâlâ değerlendiriliyor olması. | TED | لكن بالطبع، كما ذكرت في بداية هذا الحديث، يجب أن نخفف هذا التفاؤل بجرعة من الحذر، وذلك لأن البيانات ما زالت تُحدد. |
Bu noktada durduk ve kendimize şu soruyu sorduk: iyimserlik yanılsamasını ufak parçalara ayırmak ister miyiz? | TED | وها هنا توقّفنا لنسأل أنفسنا، أنرغب في تحطيم وهم التفاؤل قِطعاً قِطعاً؟ |
ve bu umut, bu iyimserlik bir yıllık çalkantılı bir geçiş sürecine katlandı. | TED | وهذا الأمل وهذا التفاؤل تحمّل سنة انتقالية مضطربة. |
Çünkü iyimserlik olmadan zafer kazanmanın bir yolu yok. | TED | لأنك لا تستطيع أن تقدم هذا النصر بأي طريقة دون التفاؤل. |
Ancak karşısında da düzene doğru sonu gelmeyen bir iyimserlik vardı. | TED | و لكن استمر بحقن التفاؤل بلا هوادة في النظام. |
Aslında, dünya tarihine bakacak olursanız, iyimserlik için bazı sebepler görebilirsiniz. | TED | في الواقع اذا نظرتم الى تاريخ العالم تستطيعوا أن تروا بعض الأسباب التي تدعو إلى التفاؤل. |
Ve işte bu nedenle bence iyimserlik mimariyi ileri taşıyan değerlerden biri. | TED | ولذا فـأنا أؤمن أن التفاؤل هو مايدفع العمارة للأمام |
İzlemesi güç fakat ama onlara iyimser bakmanız gerekir çünkü resimlerdeki korkunç şeyler artık onların var olmadığı şendlendirici bir gerçek ile eşleşirler. | TED | من الصعب مشاهدتها، لكن يجب أن تشاهدوها مع التفاؤل لأن فظاعة هذه الصور سيقابلها إنفراج راقي بمعرفة أنها لم تعد موجودة. |
Bizim neşeli, iyimser Colombus, haritada gözükmeyen bu sonsuzda durdu, yürüdü, kaydı ve kaydı. | Open Subtitles | مع التفاؤل المبتهج انحدر كولومبوس الصغير ثمّ توقّف، وخطا خطوة تعثر وإنزلق |
Bu devirde, iyimser olmak, devrimci bir hareket. | Open Subtitles | أعتقد أنّ التفاؤل في هذا العمر يعتبر تصرف ثوري |
Belki de 30'lu yaşlardan sonra iyimser olmak mantıklı birşey değildi. | Open Subtitles | ربما لا يفضّل التفاؤل بعد الثلاثين من العمر |
Şahsen, bunun bile aşırı iyimser bir fikir olduğundan endişeliyim. | Open Subtitles | شخصياً أنا قلق من أن حتى هذه الأحتمالات قد تكون مفرطه في التفاؤل |
Nerede bütün bu aptal iyimserliğin ve rahatsız edici yapabilirim tavrın? | Open Subtitles | أين كل هذا التفاؤل الغبي و الثقـة المزعجـة بقدرتك ؟ |
Yani sonuç olarak, iyimserliğin birçok yararı var. | TED | و مجملاً، في التفاؤل كثيرٌ من الفوائد. |
En son Obama'nın global finansal krizde iyimserliği tanıtması gibi... | TED | ومؤخراً قدم أوباما التفاؤل في خضم الأزمة المالية العالمية |
GC : Bu yüzden tekrar iyimserliğe sarıldım. | TED | جريتشين كارلسون: لهذا السبب أعود إلى التفاؤل. |
Bay olumlu olmaktan her zaman gurur duydum. | Open Subtitles | أنتم تعرفون كلكم أننى صاحب نصيب كبير من التفاؤل و أحوز لقب السيد متفائل |
Bilirisiniz ben büyük bir iyimserim ve gelecek için umutluyum. | Open Subtitles | دائما لدينا الامل وكن واثقا أن الخير دائما ينتصر على الشر لدي كمٌ هائل من التفاؤل والأمل بالمستقبل. |
İyimserliğiniz işe yarayıp sonuç verse iyi olur. | Open Subtitles | -أجل، من الأفضل أن يحول هذا التفاؤل لنتائج |
İnatçı iyimserlik güçlüdür. | TED | لقد كان هذا التفاؤل الأصيل قويًا للغاية. |