Bu yüzden bizim geçmiş, bugün ve gelecek algımız bizim yaratılışımızdan geliyor. | Open Subtitles | لذلك انطباعنا حول الماضي، الحاضر والمستقبل يجب أن يأتي من حيث شُيدنا. |
Büyük insanın dediği gibi geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki sınır taş kafalı bir illüzyondan ibaret. | Open Subtitles | كما قال الرجل العظيم، الفرق بين الماضي، الحاضر والمستقبل ليس سوى وهم دائم. |
Geçmiş, bugün ve gelecek aynı anda var olsa da, beynimiz bizi zamanın geçtiğine dair aldatır. | Open Subtitles | وعقولنا أيضا تخدعنا إلى الاعتقاد أن الوقت يمضي، مع ان الماضي، الحاضر والمستقبل |
Açık olmak gerekirse, ben gazeteciyim, teknolojist değilim, ve yapmak istediğim kısaca bugünün ve geleceğin nasıl görüneceğine dair bir resim çizmek. | TED | الآن حتى نكون واضحين، أنا صحفي ولست تكنولوجيا، وبالتالي ما أود القيام به باختصار هو رسم صورة لما سيكون الحاضر والمستقبل عليه. |
İzafiyet teorisine göre geçmiş, bugün ve gelecek ayrımı yok. | Open Subtitles | ليس هناك مفهوم للماضي، الحاضر والمستقبل في النسبية الخاصة، |
Yenilik kazancı, son 3 yılda yeni hizmet ve ürünlerin toplam gelirdeki payı. Yani "Kaç yaratıcı fikir buldunuz?" diye sormadık. Onun yerine "O fikirler, şirketi bugün ve yarın daha başarılı yapacak olan ürün ve hizmetlere dönüştü mü?" | TED | والمقصود بإيرادات الابتكار هي نسبة الإيرادات التي حققوها من المنتجات والخدمات الجديدة خلال السنوات الثلاث الماضية، وهذا يعني أننا لم نسألهم عن عدد الأفكار الخلاّقة التي لديهم، بل إن تم ترجمت هذه الأفكار إلى منتجات وخدمات بوسعها أن تجعل الشركات بالفعل أكثر نجاحا في الحاضر والمستقبل. |
(Alkış) Bu süreci büyükbabamla paylaşabilmeyi dilerdim, fakat biliyorum ki, bugünün ve yarının askerlerinin iyileşmelerine yardımcı olacak yollar bulmamız ve onların kendilerini iyileştirmeleri için başvurabileceği kaynaklar buluyor olmamız onu heyecanlandırırdı. | TED | (تصفيق) تمنيت لو استطعت أن اتشارك هذه العملية مع جدي، ولكني أعلم بأنه سيكون مسرور أننا نجد طرقا لمساعدة أفراد الجيش في الحاضر والمستقبل على الشفاء, وأننا نجد الموارد الكامنة بداخلهم التي بإمكانهم أن يستدعوها لشفاء أنفسهم. |