| Ev aletlerine albümünü koymasının tek nedeni kimsenin bu berbat albümü almayacak olmasıydı. | Open Subtitles | السبب الوحي لوضعه تلك الأغاني في الأجهزة أنه لن يشتري أحد ألبومه الرديء |
| Bu berbat deodorantı satıyorlar ve kimsenin arkasında yazılanları okumayacağını düşünüyorlar ama bana yutturamazlar. | Open Subtitles | يبيعون مزيل الروائح الرديء هذا و يعتقدون أنه لا أحد يقرأ الكتابة الصغيرة، لكنّي أفعل ذلك |
| Evet, bu berbat akşamdan kalmayı başımdan almak. | Open Subtitles | أوه، نعم، يَجْعلُ هذا صداع الكحول الرديء يُسافرُ. |
| Birincisi, o boktan bağımsız filmin 200 milyon dolar hasılatı var! | Open Subtitles | أولا، هذا الفليم الصغير الرديء ربح أكثر من 200 مليون دولار |
| Gelecek sefere böyle bir şey içmek istediğimde, boktan bir ambarda olmayacağımı bilmek çok güzel. | Open Subtitles | من الجميل أن أعرف أنّني في المرّة المقبلة التي أشرب فيها هذه فلن أضطرّ لشربها في هذا المستودع الرديء |
| Beni rahat bırak. kesin senin iğrenç yiyeceğindendir. | Open Subtitles | اعطني فرصة, ربما طعامك الرديء شعره بالغثيان |
| Neden kulübün yerine böyle dandik bir yerde oynuyoruz? | Open Subtitles | لماذا لعبنا في هذا المكان الرديء بدلاً من ناديك؟ |
| Yani, sadece burada yapılan bütün hizmetler hep kalitesiz mi? | Open Subtitles | أعني, أي نوع من الغطاء الرديء للعمليات التي تديرها هنا ؟ |
| Onları bu berbat işi yapmaları için evine davet ediyorsun ve işin sonunda onlara para ödüyorsun. | Open Subtitles | تدعوهم لمنزلك لفعل كل ذلك العمل الرديء و بعد ذلك في النهاية تقوم بالدفع لهم |
| Ne berbat bir şanstır bu böyle? | Open Subtitles | منتظراً أن تموت أي نوع من الحظ الرديء هذا ؟ |
| Yolun karşısında kendi berbat pizzacısını açmadan önce bizde çalışıyordu. | Open Subtitles | كان يعمل لحسابنا منذ سنوات قبل أن يفتتح محل البيتزا الرديء في الشارع المقابل |
| Şehrin o berbat komşuluklarını, bu berbat yere tercih ederim. | Open Subtitles | أفضّل العيش في ذلك الحي الرديء في المدينة على البقاء في هذا التغوّط. |
| Belki de yüzün ve bu boktan kıyafetin altında her ne varsa, o kadar berbat olmayabilir. | Open Subtitles | أحاول توصيل وجهة نظري، وجهكِ وأياً كان ما تحت هذا الزي الرديء ربما هو شيء غير فظيع |
| İstediğim koltuğa oturamadım diye pes edip görüşlerimden vazgeçseydim, berbat bir politikacı olurdum. | Open Subtitles | السياسي الرديء هو من يعتزل ان لم يتمكن من تحقيق سياساته |
| Umarım onun tadı bu berbat şeyden daha güzeldir. | Open Subtitles | عسى ان يكون طعم النصر أفضل من هذا المشروب الرديء |
| Bu sabah çıktığın o boktan, kokulu evi biliyorum. | Open Subtitles | وأعرف المنزل الرديء وكريه الرائحة الذي خرجت منه هذا الصباح. |
| Verdiğiniz paslı, boktan kablo kesiciyle kendimi kestim. | Open Subtitles | جرحت نفسي بمقص الأسلاك الرديء الصدىء الذي أعطيتنا أياه. |
| "Lay-z-boy. Koltuğa kesin çözüm." | Open Subtitles | لاي-زي-بوي" ، علاج" ] [ الكرسي الرديء |
| "Hayat. Kahvaltıya kesin çözüm." | Open Subtitles | ! " الحياة ، العلاج للإفطار الرديء " |
| Artı, jeneratörün gazı bitiyor, tüpümüz neredeyse bitti ve sırtım bu dandik şeyde yattığım için çok ağrıyor. | Open Subtitles | إضافة إلى أنّ المولد يحتاج إلى الغاز و نحن على وشك النفاذ من الوقود و ظهري يؤلمني بسبب ذلك السرير الرديء |
| İçkiler benden ama dandik şeyler için. | Open Subtitles | و لهذا فإن الشراب علي و لكن إكتفو بالنوع الرديء |
| Benim Fred'im bu kalitesiz şeyi istemiyor. | Open Subtitles | فريدي لا يريد هذا الشيء الرديء |