ويكيبيديا

    "الرغبة في" - ترجمة من عربي إلى تركي

    • arzusu
        
    • isteği
        
    • istemek
        
    • isteğimi
        
    • etme arzusudur
        
    • isteğini
        
    • saldırganlık
        
    Evli bireyin çeşitli seks partnerleri arzusu ile düzgün bir evliliğin korunması. Open Subtitles المصالحة الفرديه بين المتزوجات و الرغبة في مجموعة متنوعة من الشركاء الجنسيين
    Ve biraraya gelme arzusu bütün hayatımıza yön veriyor gibi görünmekte. Open Subtitles تلك الرغبة في الحركة على ما يبدو أنها تدعمنا طوال حياتنا
    Çünkü internet özgürlük isteği ile güvenlik talepleri arasında eski bir ikilemi derinleştiren yeni ve karmaşık bir ortam oluşturdu TED لأن الانترنت قد شكل بيئة جديدة و معقدة للمأزق القديم الذي يبحث بشدة طلبا للأمن مع الرغبة في الحرية.
    Ama bana inanin savasmak istemek ile kazanmayi bilmek arasinda fark var. Open Subtitles لكن صدّقوني، ثمّة فارق فجّ بين الرغبة في القتال والإلمام بكيفيّة الفوز.
    Her şeyi kaybetmişim gibi hissettim ve bazen yaşama isteğimi bile. TED أحسست بالضياع، وكأنما فقدت كل شيء، وفي بعض الأحيان، حتى الرغبة في الحياة.
    Ama aynı zamanda sebep baskı ve yanlış bir şeyler olsa bile yapılan aktiviteye devam etme arzusudur. TED لكنه أيضًا في كثير من الأحيان بسبب الضغط أو الرغبة في الاستمرار بالرغم من حقيقة أن هناك شيئاً ما خاطئاً.
    Umarım sizlere dünyayı yeni gözlerle görmeyi öğrenme isteğini verebilmişimdir. TED اتمنى أن أكون قد زرعت في نفوسكم الرغبة في الإطلاع أكثر عن العالم عن طريق وجهة نظري
    O merdivenden bugünkü tüm siyasetçiler aynı görünüyor ve politika giderek sosyal uyumdan çok saldırganlık ve kötümserliği harekete geçiren bir spora benziyor. TED و بالمراقبة من تلك المدرجات، كل السياسيون اليوم يبدون متشابهين، و أصبحت السياسة تمثل رياضة تحفز المزيد من العنف و التشاؤم ، اكثر من التماسك الاجتماعي و الرغبة في دعم المدنية.
    Şunu biliyorum, aşkın, daha isabetli bir şekilde "arzulanmanın arzusu" olarak tanımlanabilmesinin nedeni budur. TED أدرك هذا، لكن لماذا؟ يمكن تعريف الحب بطريقة أكثر تحديداً على أنه الرغبة في أن تكون مرغوباً بك
    Bu düzen ve yapı arzusu, onlar gibi insanlara verilen destekle gerçekten güçlü bir ilişki içindedir. TED وهذا الرغبة في النظام والهيكل يرتبط بقوة مع دعم لأشخاص مثل هؤلاء.
    Doğruyu yapma arzusu muhtemelen hepsinin en seyrek hissi. Open Subtitles الرغبة في فِعل الصواب هيَ ربما تكون الشيء الأكثر لا منطقية على الإطلاق
    Majesteleri'nin gözdesi olabilme arzusu ve dünyevi şaşaayı elde edebilme isteğiyle gözleri o kadar körleşmiş ki, siz Majesteleri'nden, geçmiş kabahatlerini gizlemenin ne kadar büyük bir hata olduğunu bilememiş. Open Subtitles في نعمة سموك وعمياء من جانب الرغبة في المجد الدنيوي حيث لم تعي مقدار غلطتها
    Biri insanlığın uzun dönemli iyiliği için çalışma isteği. TED الأول هو الرغبة في العمل لتحقيق مصلحة البشرية على المدى الطويل.
    İşte bu yaşama isteği , hayatta kalma ve kendini ifade etme ihtiyacı, arabayla buluşuyor ve benim gibi insanları ele geçiriyor. TED أنه الرغبة في العيش, الرغبة للنجاة, للتعبير عن الذات, و الذي يأتي مع السيارة, و يستحوذ على أشخاص مثلي.
    Birini küçümsemekle, ona bir şey olmamasını istemek arasında çok fark var. Open Subtitles هناك فرق بين تقليل من قدر شخصاً ما وعدم الرغبة في إذائهم
    Doğru olanı, doğru şekilde, doğru sebepler için yapmayı istemek. TED الرغبة في القيام بما هو صحيح على النحو الصحيح للأسباب الصحيحة
    Ondan sonra da, isteğimi kaybettim. Open Subtitles وعندما انتهيت منها فقدت الرغبة في الإنتحار.
    Yeteneğimi ya da başarma isteğimi hafife alma. Open Subtitles لا نقلل من قدرتي أو الرغبة في القيام بذلك
    Hz. Muhammed'in hayatını taklit etme arzusudur. Open Subtitles الجميع هنا هو الرغبة في محاكاة حياة النبي محمد
    Bence seks yapmak.... bir şeyi elde etme arzusudur ve beni utandırmalıdır. Open Subtitles أعتقد أن حقيقة صنع الحب... هو الرغبة في الحصول على شيء، أن يحرجني.
    Alman halkının mücadele isteğini ve direnme gücü hakkında çok yanılıyorsunuz! Open Subtitles كنت على خطأ جسيم الرغبة في القتال, والتحمل من الشعب الألماني!
    Yaşam the Sopranos dizisinin bir bölümü olur. Hobbes'un çözümü, Leviathan, şiddetin meşru kullanımı için varolan otorite bir tek demokratik birime bahşedilirse -- bir leviathan (canavar) -- böyle bir devlet şiddetin cazibesini azaltacaktır, çünkü her türlü saldırganlık cezalandrılacak, saldırganın kazancı sıfır olacaktır. Bu, ilk hücum edeceğiniz korkusuyla saldıracaklara önceden saldırmanızın cazibesini yok edecektir. TED تصبح الحياة جزء من مسلسل من الإزعاج لا يحتمل . حل هوبس , ال " تنين " , كان إذا إستعملت السلطات التشريعية العنف كحق إنتفاع في وحدة ديموقراطية واحدة -- التنين -- عندها يمكن أن يكون في حالة تقلل من الرغبة في الإعتداء , لأن أي نوع من العدوانية سيتم معاقبتها , مما سيجعل العدوانية غير نافعه . هذا سيزيل الرغبة في أن تعاديهم قبل أن يعادونك لأنك تخاف من أن يهاجموك أولاً .

    الكلمات والعبارات الأكثر شيوعا

    عربي-تركي: 10k، 20k، المزيد | تركي-عربي: 10k، 20k، المزيد