Çok sayıda Mutlu çalışanı olan organizasyonlar aksinin olduğu organizasyonlara göre üç kat daha fazla gelir elde ediyorlar. | TED | المنظمات التي لديها الكثير من الموظفين السعداء لديها ثلاثة أضعاف نمو الإيرادات، مقارنة مع المنظمات حيث هذا غير صحيح. |
Zor olmuş olmalı. Tüm buradaki insanların Mutlu olmasını sağlamak. | Open Subtitles | ولابد أنها كانت صعبة خصوصا مع كل اولئك الاشخاص السعداء |
Sağ olduğun sürece, başkalarının Mutlu anlarını sanki kendininmiş gibi kabul edersin. | Open Subtitles | لطالما أنتِ حية، لنحسب معاً لحظات الأشخاص السعداء .. لو كانوا مكانكِ |
Demek istediğim şu ki bir mağaza dolusu müşteriyi Mutlu etmek göründüğünden zordur. | Open Subtitles | كل ما أقوله هو أن إبقاء متجراً مليء بالزبائن السعداء أصعب مما يبدو. |
Mutlu çiftleri takip ediyorlar ve onların her hareketini ve tavrını inceliyorlar. | TED | يطاردون الازواج السعداء ويدرسون جميع حركاتهم وتصرفاتهم |
Halklardan hükümetlere kadar topluluklar olarak beraber çalışalım, öyle ki bugünün Mutlu bir yaşındaki bebekleri yarının kendinden emin değişim öncüleri olsunlar. | TED | دعونا نعمل معا كمجتمعات من الجذور إلى الحكومات لنجعل الأطفال السعداء اليوم، صناع التغيير الواثقين بأنفسهم غدا |
Ve yaklaşık altı yıl önce başlayarak, son derece Mutlu insanlar ve nasıl | TED | و بدأت منذ ستة اعوام أتساءل عن السعداء لاقصى درجة, |
Yıllarca Mutlu insanların bu durumu anlamadığını düşünüp durdum. | TED | قضيت الكثير من السنوات أفكر أنّ الأشخاص السعداء لا يستطيعون استيعاب ذلك. |
Ve bu resime baktığınız zaman, hemen Mutlu ve mutsuz insan kümelerini fark edeceksiniz, yine, üç ayrılık derecesine kadar yayılıyor. | TED | وإذا نظرت في هذه الصورة، يمكنك على الفور رؤية مجموعات من الناس السعداء والغاضبين، مرة أخرى، تنتشر لثلاث درجات من الإنفصال. |
Gelin çocuklar, "Küçük Mutlu Cinler"i seyredelim. | Open Subtitles | تعالوا يا أطفال، دعونا نشاهد الجان الصغار السعداء |
Adam sadece buralarda biraz vals yapıyor... ..ve Mutlu yaşlı zencileri ziyaret ediyor. | Open Subtitles | يدخل الرجل إلى هنا ويجلس مع الزنوج السعداء |
İşyerinde kendini güvende hisseden Mutlu çalışanlar-- | Open Subtitles | العمّال السعداء الذين يشعرون بالأمان في وظائفهم. |
Babam Mutlu insanlarï severdi, annem de o yüzden Mutlu görünürdü. | Open Subtitles | ابي أحب الناس السعداء لذا كانت سعيدة لأجله |
Mutlu insanlar böyle konserlere gitmezler. | Open Subtitles | الناس السعداء لا يذهبون الى هذه النوعيه من الحفلات |
Mutlu bir adam, böyle bir konsere gitmez. | Open Subtitles | الناس السعداء لا يذهبون الى هذه النوعيه من الحفلات |
Bizi şehrinizde ya da batıya giderken geçtiğiniz küçük kasabalarda gördünüz ve Mutlu çalışanlarımızın hazırladığı leziz yiyecekleri yediniz. | Open Subtitles | لقد رأيتنا في مدينتك أو مدينتك طلبت طعاماً شهياً من أحد موظفينا السعداء |
Gülmek zenginlere özgüdür dediğimde, Mutlu insanlar demek istemiştim. | Open Subtitles | عندما أقول الإبتسامة للأغنياء .. أعني السعداء |
İlişkilerine böyle başlayan birçok Mutlu çift var. | Open Subtitles | لايمكنني أن أحصي لك عدد الأزواج السعداء الذين بدأوا بهذه الطريقة |
Sakin olup, gün batımlarını el ele izleyenler ise Mutlu olanlardır. | Open Subtitles | الناس الذين يستطيعون الأسترخاء والتمتع بالغروب وتتشابك ايديهم فى نهايه اليوم هم السعداء |
Şansı açık olanlara kıskanarak bakıyorum doğuştan Mutlu yaşayanlara. | Open Subtitles | أنظر حسدا لهؤلاء المحظوظين. السعداء في حياتهم. |