Orada yapman gereken tek şey çizgiyi aşmaman. | Open Subtitles | انه كَانَ الشيءَ الوحيدَ لتفعله هناك والذي لم يكن محظور |
Anlaşılan modelini değiştirdiği tek şey salonları değil. | Open Subtitles | يَنْظرُ مثل تلك غرفةِ الجلوس لَيسَ الشيءَ الوحيدَ هي مُشَكَّلةُ ثانيةً. |
Bizi koruyan tek şey o ilaçlar. | Open Subtitles | هذا الشيءَ الوحيدَ الذي يبقينا في مكان أمين. |
Sevdiğin tek şey var, Richard, o da kendin. | Open Subtitles | إنّ الشيءَ الوحيدَ تَحبُّ، ريتشارد، أنت. |
Evinde yumuşak olan tek şey yatağın ki tahminime göre kırılgan olmaktan hoşlandığın tek rahat yer ve saldırdıktan sonra, üstesinden gelmenin, en zor olduğunu düşündüğü yer. | Open Subtitles | إنّ الشيءَ الوحيدَ في بيتِكَ الذي ناعمُ سريرُكَ، الذي أَتخيّلُ المكانُ الوحيدُ تَبْدو مرتاحَ أنْ يَكُونَ ضعيف، الذي يَجْعلُ الحقيقة بأنّ هاجمَك هناك من الصعب جداً للتَغَلُّب على. |
Onu suçlayabileceğiniz tek şey bir kız ile mesajlaşmasıdır. | Open Subtitles | إنّ الشيءَ الوحيدَ هو مذنب ب حكمُ سيئُ. هو بنت texted a... بنت واحدة. |
Fakat tek şey... | Open Subtitles | لكن الشيءَ الوحيدَ... |