Fark şu ki eğer ortada bir cinayet varsa tesadüfler söz konusu olmaz. | Open Subtitles | الفرق هو أنّه لا توجد هناك مصادفات، ليس عندما تكون هناك جريمة قتل |
Bu sefer Fark şu ki, ne için hazırlanacağımızı biliyoruz. | TED | الفرق هو أننا، في هذه المرة، نعرف ما يجب الاستعداد له. |
Fark şu ki biz O'nu tanıyoruz, diğerleri tanımıyor. | Open Subtitles | إن الفرق هو أننا نعرف ذلك عنه بينما لا يعرف الآخرون من هنا نحن سعيدا الحظ إذهب لتستريح يا حبيبى |
Kazanırsan, ölürsün. Tek fark, kazananı ben öldürüyorum. | Open Subtitles | الفرق هو انني سأقتل الفائز سيكون هذا أسرع |
Kazanırsan, ölürsün. Tek fark, kazananı ben öldürüyorum. | Open Subtitles | الفرق هو أنني سأقتل الفائز وسيكون هذا أسرع |
Bu, senin de annen gibi yetenekli becerikli ve sıradışı bir cerrah olduğun ama tek farkının, senin, onun hatalarından ders alman olduğu anlamına geliyor. | Open Subtitles | يعني هذا أنكِ جرّاحة موهوبة و بارعة و غير عادية، مثل والدتكِ , لكن الفرق هو أنه يمكنكِ التعلم من أخطائها |
aradaki fark, en azından savaşta düşmanın kim olduğunu biliyorsun. | Open Subtitles | الفرق هو, أنه في الحرب... على الأقل تعرفين من عدوك |
Fark şu ki, ben iç güdülerime güveniyorum Ve o da bana bunun futbolla ilgili olduğunu söylüyor. | Open Subtitles | الفرق هو ، وأنا على ثقة الشجاعة بلدي ، وأنهم يقولون لي كان هذا عن كرة القدم. |
Ama Fark şu ki... hatırladığım kadarıyla ... sana katlanmak zorunda kalmıştım. | Open Subtitles | ولكن الفرق هو أنّه حسبما أذكر، كان عليّ تحمّلك |
Fark şu ki, ben öyle olduğum için memnunum çünkü olmasaydım öylece yuvarlanıp hayatım boyunca mutsuz olup benden ne istiyorsan onu yapardım. | Open Subtitles | الفرق هو انني سعيد بذلك لإنه لو لم اكن كذلك كنت فقط سوف انهار واكون بائسا طوال حياتي |
Fark şu ki, ben, bir gerçek ve fikir arasındaki farkı biliyorum. | Open Subtitles | الفرق هو أنني أعرف الفرق بين الفكرة و الحقيقة |
Fark şu ki biz bu ülkeye iş sağlıyoruz. | Open Subtitles | الفرق هو أن.. نحافظ على هذا البلد في مجال الأعمال التجارية. |
Ama Fark şu, o zamanlar bu değişim kendi haklarini korumaya çalışan cok ateşli bir feminist hareket tarafından yürütülüyordu, oysa şimdi bu tip ateşli bir hareket veya benzer bir şey söz konusu değil. | TED | لكن الفرق هو ، عندئذ ، كان مدفوع بواسطة حركة نسوية متحمسة كانت تحاول أن تصمم وتحقق رغباتها الخاصة ، إنما هذه المرة ، ليس سببها الحماسة ، وليست عن أي نوع من الحركات . |
Fark şu ki senin bana katılmanı istemiyorum. | Open Subtitles | الفرق هو أنني لا أريدكِ أن تنضمّي إليّ |
Aradaki Fark şu, ben sana yardım etmeye çalışıyorum. | Open Subtitles | حسناً، الفرق هو أنني أحاول مساعدتكِ |
Fark şu ki bunun fırınında bir ceset var. | Open Subtitles | الفرق هو أنّ هذا لديه جثة في الفرن |
Tek fark ölme işini başkasına bırakmaktan memnun olman! | Open Subtitles | ولكن الفرق هو أنك سعيد لترك شخص آخر يتولى مهمة الموت |
Aramızdaki Tek fark siz mazlumların sırtında yükseldiniz. | Open Subtitles | الفرق هو أن كنت قد ارتفعت أعلى على ظهور المظلومين مني |
Aramızdaki Tek fark, senin ikinci bir şansın oldu. | Open Subtitles | الفرق هو, انك حصلت على فرصة ثانية. |
Tek fark Jay bundan etkilendi. | Open Subtitles | الفرق هو أن جي قد تأثر |
Bu, senin de annen gibi yetenekli becerikli ve sıradışı bir cerrah olduğun ama tek farkının, senin, onun hatalarından ders alman olduğu anlamına geliyor. | Open Subtitles | يعني هذا أنكِ جرّاحة موهوبة و بارعة و غير عادية، مثل والدتكِ , لكن الفرق هو أنه يمكنكِ التعلم من أخطائها |
aradaki fark ise, benim dünyamda o şiddet dolu arzuların asla gerçekleşmeyeceğini biliyordum. | Open Subtitles | الفرق هو بعالمي أعرفُ بأن هذه الرغباتِ العنيفة لن تحدثُ مطلقاً بالحقيقة. |