Ailem Uganda'nın başkenti olan Kampala'ya yerleşmiş sürekli bir mülteci göçüne katıldı. | TED | انضمت عائلتي لنُزوح منظم من اللاجئين والتى استقرت في عاصمة أوغندا، كامبالا. |
Şuna derinden inanıyorum ki terörizme neden olan şey mülteci hareketliliği değil. | TED | وأنا أؤمن كليّا بأنه ليست حركة اللاجئين هي من تسببت في الإرهاب. |
Birçok mülteci Arap hattina varmak için uzun yürüyüslerde öldü. | Open Subtitles | العديد من اللاجئين ماتوا أثناء المشي الطويل إلى الخطوط العربية |
Fakat bu insanların kim olduklarını mülteciler ve göçmenlerden bahsederken genellikle es geçeriz, çünkü bunu istatistikler üzerinden yaparız. | TED | ولكن عادة ما تضيع هوية هؤلاء الأشخاص في طريقة تحدثنا عن اللاجئين والمهاجرين، لأننا عادة ما نستعمل الإحصاءات لذلك. |
dediğini hatırlıyorum. Türkiye'de şuan bütün mültecileri saydığınızda iki milyon üç yüz bin ya da buna yakın bir rakam var. | TED | ولكن تحتوي تركيا حاليا على ما يقارب 2مليون و300 ألف شخص أو شيء من هذا القبيل، إذا قمت بحساب عدد اللاجئين. |
Ve bunu gösteren en iyi örnek ise mültecilere nasıl davrandığımızdır. | TED | ولا يوجد أي امتحان أفضل لهذا من كيفية تعاملنا مع اللاجئين. |
mültecilerin ülkeye gelmesinin başka bir yolu iltica talebinde bulunmak. | TED | طريقة أخرى يأتي بها اللاجئين هي عن طريق طلب اللجوء. |
Birleşmiş Milletler mülteciler Yüksek Komiserliği'nin gerçekleşmesi ihtimalinin düşük olduğunu düşündüğü mülteci dönüşü büyük çapta gerçekleşti. | TED | فقد عاد اللاجئون والذي ظنت الهيئة العليا لشؤون اللاجئين انه لن يحدث على الاطلاق ولكنه حدث وبنطاق واسع |
Beşinci sınıftayken bir öğrenci bana, ailemin mülteci olup olmadığını sordu. | TED | عندما كنت في الصف الخامس، سألني أحد الطلاب ما إذا كان أفراد عائلتي من اللاجئين. |
Ve ben ayrıca bir çok Vietnamlı mülteci olduğunu öğrendim. Izdırap içinde Katolik kilisesinde toplanıyorlardı. Tüm bina tamamen tahrip olmuştu. | TED | وأيضا كان هناك العديد من اللاجئين الفيتناميين يعانون و متجمعون في كنيسة كاثوليكية لقد دمرت الكنيسة بالكامر |
Bu umudumu yitirmeye başladığım zamandı ve Kakuma mülteci kampına dönmekten başka bir şey istemedim. | TED | هنا بدأت أفقد الأمل، ورغبت فقط في العودة لكاكوما، لمخيم اللاجئين. |
Benim hikayem tam burada, Kakuma mülteci kampında, bir umut yerinde başladı. | TED | بدأت قصتي من هنا في مخيم اللاجئين بكاكوما. مكان مليء بالأمل. |
En tedirgin edicisiyse Suriyeli mülteci çocukların, yalnızca %20'si, Lübnan'da eğitim görüyor. | TED | وأكثر ما يقلق هو أن عشرين بالمئة فقط من اللاجئين السوريين الأطفال يرتادون المدارس في لبنان. |
Maalesef gerçekte mülteciler genellikle tutarsız ve ayrımcı davranışların kurbanı olurlar. | TED | إلا أن الحقيقة أن اللاجئين يكونون باستمرار ضحايا للمعاملة المتقلبة والتمييز. |
Fakat yaşamanın sadece zor olduğunu değil aynı zamanda tehlikeli olduğunu da öğrendim. Çünkü Kuzey Koreli mülteciler Çin'de yasa dışı göçmenler olarak | TED | لكنني سريعاً ما إكتشفتبأنه لم يكن صعباً وحسب بل وخطر جداً أيضاً بما أن اللاجئين من كوريا الشماليةيُعدون في الصين |
mültecileri ormana geri sürmek için silahlı bir çete toplamaktan bile bahsediyorlar. | Open Subtitles | هناك حديثٌ حتى عن .. تجميع غوغاء مُسلحين وطرد اللاجئين إلى الغابة |
Sürgündeki diğer iki meslektaşıma katıldım ve diğer mültecileri desteklemek için bir organizasyon kurduk. | TED | انضممت إلى زملائي الآخرين في اللجوء وأسسنا مُنظمة لدعم اللاجئين الآخرين. |
Başını sokacak bir yeri olmayan Belçikalı mültecilere verebilecek odam var. | Open Subtitles | لدي غرف إضافية وهؤلاء اللاجئين البلجيكيين لا يملكون سقف فوق رؤوسهم. |
Dünyadaki mültecilerin yüzde 80'i kadınlar ve çocuklar. | TED | 80 بالمائة من اللاجئين حول العالم هم من النساء و الأطفال. |
Büyükelçi ve arkadaşlarım, İsveç, Meksika ve Fransız elçiliklerindeki mültecilerle konuştu. | Open Subtitles | ولكن السفير تحدث مع نصف اللاجئين في السفارات السويدية والمكسيكية والفرنسية |
Mültecilerden bazılarının isyancı olabileceğinden endişe ettiklerini o yüzden ateşkes olana dek, onları serbest bırakmayacaklarını söylediler. | Open Subtitles | قالوا أنهم قلقون من أن بعض اللاجئين يحتمل كونهم من الثوار لذا فقد رفضوا اطلاق سراحهم حتى اعلان وقف اطلاق النار |
Ve Maysoon'un Çocukları'nı kurdum, Filistinli Göçmen çocuklara benim ailemin bana verdiği şansın birazcığını verebilmeyi amaçlayan bir hayır kurumu. | TED | أسست مؤسسة ميسون للأطفال، وهي مؤسسة خيرية تأمل أن تعطي الأطفال من اللاجئين الفلسطينيين شيئا بسيطا مما قدمه والديَّ لي. |
Bugün ABD hükûmeti, sığınmacı çocukları süresiz olarak hapishane kamplarında tutma hakkı elde etmeye uğraşıyor. | TED | الحكومة الأمريكية تناضل للحصول على حق لاعتقال الأطفال اللاجئين لأجل غير مسمى في مخيمات سجن. |
Her yıl baskıdan kaçan binlerce mülteciyi kabul ediyoruz. | Open Subtitles | كلّ سنة نأخذ الاف اللاجئين الذين يهربون من القمع |
Peki neden bunu göçmenlere daha iyi seçimler için sunmayalım? | TED | فلماذا لا نطبق فكرة إعطاء اللاجئين خيارات أكبر؟ |
mültecilerin Sığınma haklarını çöpe atın ve kendi tarihimizi çöpe atmış oluruz. | TED | إذا مارمينا حماية اللاجئين بعيدًا، سنرمي تاريخنا أيضًا. |
Evet, Texas'taki fırtınadan sonra Göçmenleri kontrol altına aldığını duymuştum. | Open Subtitles | نعم... لقد سمعت أنها نسقت تدفق اللاجئين بعد اعصار تكساس |
Sığınma hakkı, mültecilik durumu geçici korunma durumu, insani tahliye ya da göç dışı iş seyahati hakkınız yok. | Open Subtitles | ليس لك صلاحية اللجوء السياسى أو وضع اللاجئين أو الوضع الوقائى المؤقت أو إطلاق السراح الإنساني أو رحلة عمل بدون هجرة ليس لك الصلاحية لأي من تلك الأشياء |