Tanrı bu evin sahiplerini kutsasın. Kör bir zavallıya sığınak verdiler. | Open Subtitles | طوبى لمن قدم المأوى لرجل أعمى بلا حول ولا قوة |
Gerçek güç, bir nükleer sığınak inşa etmek için yeterli mali güçtür. | Open Subtitles | الطاقه الحقيقيه هي العضلات الماليه لتبني تداعيات المأوى |
barınak zayıfsa veya içerideki birinin acil tıbbi yardıma ihtiyacı varsa bir saat sonra dışarıdan yardım almayı deneyin. | TED | إذا كان المأوى فقيرًا، أو شخصًا ما داخل يحتاج إلى عناية طبية عاجلة، حاول البحث عن مساعدة خارجية بعد ساعة. |
Hollandalılar ilk önce hacılara Sığınma hakkı verdiler. | Open Subtitles | فالهولنديون اول من أعطوا المأوى إلى الحجاج |
Acele et hayatım, hemen iç dolguya ya da sığınağa gel! | Open Subtitles | أسرعِ يا عزيزتي عودي إلى الملجأ أو المأوى |
Geldiklerinde, işlerini sığınakta bitirmeye bakarız. | Open Subtitles | عندما يأتون، علينا أن نستدرجهم جميعاً إلى داخل المأوى. |
sığınak izole bölgede. | Open Subtitles | هذا المأوى تم المعينة كما يجري في منطقة غير آمنة. |
Jacob, inan bana, tek sığınak orası. | Open Subtitles | يعقوب ، ثق بي عندما أقول لك ذلك سيكون المأوى الوحيد |
Kralın öldürülmüş olduğu berkeley kalesinde kaldı ve hemen sonrasında, yaralanmış biçimde sığınak ararken buraya geldi. | Open Subtitles | هو كان متركز في قلعة بيركيلي حيث قتل الملك ووصل إلى هنا بعد وقت قصير مصاب ويريد المأوى |
Ayrıca insanlar bana birçok temel ihtiyaçları olduğunu söyledi. Yiyecek, giyecek, barınak gibi… | TED | أخبرني الناس أيضا أن لدينا الكثير من الاحتياجات الأساسية الهامة التي علينا تَلبيتها: الغذاء, الكساء, المأوى , و غيرها. |
Ah, evet. barınak işini başlattım... ve Cruella geldiğinde üçüncü defa kapatılıyorduk. | Open Subtitles | أجل، أنشأت المأوى وكنا نوشك على الإفلاس للمرة الثالثة |
Yüce babamız, bu yemek bu barınak ve refakatin için teşekkür ederiz. | Open Subtitles | نشكرك يا الله على هذا الطعام وهذا المأوى وهذه الصحبة |
Bu aptallık. Sadece beni Sığınma evine götür. | Open Subtitles | هذا غباء، فلتصحبني عائداً لمنزل المأوى |
Metropolis halkı acilen sığınağa gitmeleri konusunda uyarıldı. | Open Subtitles | وحذر سكان متروبوليس لاتخاذ المأوى الفوري. |
O sığınakta gördüğümüz çökmüş insanlar gibi değillerdi. | Open Subtitles | ليسوا مثل هؤلاء الأناس الوهنون الذين رأيناهم في المأوى |
"Coltraine, bizimle kısa yaşadın ama seni hep barınağın yolundaki halinle hatırlayacağım." | Open Subtitles | لقد بقيت معنا بشكل مختصر لكننا سنبقى دائماً وسيلة ركوبك من المأوى |
Sürekli bütün Hab sistemleri ile ilgili güncelleme istiyorlar. | Open Subtitles | إنهم يودون مُستجدات متواصلة حيال ما يدور بنظام المأوى |
Sonra gidecek yeri olmayanlara bir yuva sunarlar. | Open Subtitles | والوحدة واليأس، وبعدها يعرضون المأوى.. على هؤلاء ممن لا ملجأ لهم. |
O gece bana barınağa geri gittiğini söylemişti. | Open Subtitles | قالت لي بأنها كانت عائده الى المأوى تلك الليلة |
Bir insan ısı, su, barınma, gıda gibi sorunları yenebilir. Biliyordum ve yendim. | Open Subtitles | ، الرجل يمكن أن يتغلب على مشكلة الحرارة الماء ، المأوى ، الطعام |
Biz olmasaydık, hayatının geri kalanını o soğuk barınakta, onu seven ya da onun yerine elma hoşafını çiğneyen kimse olmadan geçirecekti. | Open Subtitles | أقصد، لولانا لكان سيقضي ما تبقى من حياته في المأوى البارد و لا أحد يحبه |
Pek çok göçmenin yolculuğu su, gıda ve barınaktan mahrum, uzun ve tehlikeli geçer. | TED | تكون أغلب رحلات اللاجئين طويلة ومحفوفة بالمخاطر ويكون المأوى والغذاء والماء محدودين جداً. |
kalacak yer verdim, çocuğuna baktım ama sen bir şey söylemiyorsun. | Open Subtitles | أمنت لك المأوى واعتنيت بطفلك لكنك لا تقول شيئا |
Eşinizle birlikte bu barınağı dokuz ay önce kurdunuz, değil mi? | Open Subtitles | أنت وزوجتك بدأتما تديران هذا المأوى منذ تسعة أشهر؟ |
Sığınaktan bahsederken, bu kaldırabileceğimden fazla | Open Subtitles | بشأن الحديث عن هذا المأوى لا أستطيع أن أتحمل أكثر من ذلك |