Ve 30'lu yıllardan sonra çizdiği resimlerde Olga artık parlayan bir dansçı değil, erken yaşlanmış, huysuz olmuş ve nefret ettiği karısıydı. | Open Subtitles | ،وعند عام 1930 رسماته عنها كانت دائما تعبر عن مشاعره لم يعد يظهر الراقصة المتألقة |
Ona "parlayan elmas" derlerdi ve o bir yıldızdı Moulin Rouge'un. | Open Subtitles | يسمونها: "الماسة المتألقة" وهي كانت نجمة ... الطاحونة الحمراء |
Bu o, parlayan elmas | Open Subtitles | إنها هي، الماسة المتألقة |
O parlak sokaklardan birinde, karanlık ve serin mekanlarda hiç yemek kokusu almazdın, yalnızca alkol. | Open Subtitles | في آخر الشوارع المتألقة حيث الظلام والبرد حيث لا تشم رائحة طعام بل الكحول فحسب |
parlak zekam ve ışıldayan zihnim olabilir ama seni iyi tanıyorum bana iltifat etmezsin. | Open Subtitles | قد يكون عقلي اللامع او خفة دمي المتألقة, لكني اعرفك انت لست على وشك ان تمدحني |
Şu ateşin başında ışıldayan bayan metresim, Amsterdam'lı Leydi Doutzen. Evli. | Open Subtitles | تلك السيدة المتألقة عند النار هي عشيقتي, السيدة دوتزن من عائلة امستردام إنها متزوجة |
Ruby şöyle, Ruby böyle, Ruby'nin gözleri ışıldar... | Open Subtitles | روبي هذا، روبي ذاك، روبي ذات العيون المتألقة |
Mara benim parlayan üroloji asistanım. | Open Subtitles | (مارا) زميلتي المتألقة في الجراحة البولية. |
Evet. O gece giydiğin elbise hala aklımda. Evet, kaşındıran parlak kısımları vardı. | Open Subtitles | أجل مازلت أتذكر ذلك الفستان الذي أرتديتيه تلك الليلة نعم ، كان به كل تلك الأجزاء المتألقة أمي قالتلي بأنني كنت أبدو ككرة لها أذنين |
Öyle diyorsun. Grissom'ın bulduğu parlak maddeyi hatırladın mı? | Open Subtitles | بشكل مجازي هل تتذكر المادة المتألقة التي وجدها (غريسوم) |
"Gel bana, Senin parlak heyecan verici ışığına ihtiyacım var." | Open Subtitles | تعالي ، أحتاج لضوئك" "وبهجتك المتألقة |
Ruby şöyle, Ruby böyle, Ruby'nin gözleri ışıldar... | Open Subtitles | روبي هذا، روبي ذاك، روبي ذات العيون المتألقة |
Ve bütün bunları unuttuk... Ruby'nin gözleri ışıldar'a mı geldik? | Open Subtitles | ثم بعد كل ذلك "روبي ذات العيون المتألقة" |