Türklerle, Danlarla, Yahudilerle ve ırkçılarla olan arkadaşlığım beni kendi Ön yargılarıma karşı adeta aşıladı. | TED | ولكن صداقتي مع الأتراك، والدنماركيين واليهود والعنصريين حصنتني ضد تحيزاتي المسبقة عن الأخرين. |
Bu da insanların zeka hakkındaki kendi Ön yargılı varsayımlarını bu test üzerinden kullanmalarının yolunu açtı. | TED | وهذا ترك الباب موارَباً أمام الناس لاستخدام هذا الاختبار خدمةً لافتراضاتهم المسبقة حول الذكاء. |
Önyargılı olmakla hata ediyorsun. | Open Subtitles | حتى نحن نتحمل جزء من الخطأ بسبب نظرتنا السلبية المسبقة لهم. |
Biz de zaman zaman Önyargılı düşünceleri ve fiziksel deneyimleri bir kenara bırakıp büyük resme bakmaya istekli olmalıyız ya da hikâyenin geri kalanını görmeyi riske atarız. | TED | نحن كذلك، يجب أن نكون مستعدّين أحيانًا لوضع أفكارنا المسبقة وتجاربنا الماديّة جانبًَا والنّظر إلى الصورة الأكبر، أو أنّنا نخاطر بعدم رؤيتنا لباقي القصّة. |
Bütün Müslümanlar önyargılarını tekrar gözden geçirsinler diye gözleri önüne serdim. | Open Subtitles | وضعها في مكان ظاهر الحصول على آراء مسلمين آخرين لإعادة النظر في الأفكار المسبقة الخاصة بهم |
Amerika Birleşik Devletleri ve uluslararasında Zoobiquity konferanslarında doktorlar ve veterinerler görüşlerini ve önyargılarını dışarıda bırakarak bir meslektaş gibi, arkadaş gibi ve doktor gibi buluşuyorlar. | TED | في الولايات المتحدة والآن عالمياً، في مؤتمرات زوبيكويتي يختبر الأطباء والبيطريون مواقفهم وأفكارهم المسبقة عند الباب ويدخلوا سوية كزملاء وكأقران وكأطباء. |
Şimdi, sıradaki yerleşmiş fikir; sosyal gelişme gösterebilmeleri için ülkelerin ve insanların çok zengin olmaları gerektiği. Okuyan kızlar ve doğal afetlere hazır olma durumu gibi. | TED | الآن، الفكرة المسبقة التالية هي أولى البلدان والناس يجب أن يكونوا جدا جدا أغنياء للحصول على التنمية الاجتماعية مثل الفتيات في المدارس والاستعداد لمواجهة الكوارث الطبيعية. |
Sanatsal bir eylem birisine yeni bir kimlik verebiliyordu ve daha önce size çok tanıdık gelen şeylerin yeniden gözden geçirilmesini sağlayarak önyargılar ve kalıpları dönüştürmeye başlıyordu. | TED | التي أظهرت أن ممارسة الفن من الممكن أن تظهر الهوية الشخصية وتغير الأفكار المسبقة عن طريق تغيير المألوف. |
Peki Ömer Muhtar'la görüşmek için Ön şartlar neler? | Open Subtitles | وماذا ستكون الشروط المسبقة للتحدث مع عمر المختار؟ |
Bu Ön görüşmeler için koşullarınız nelerdir? | Open Subtitles | ما هي الشروط المسبقة لاجراء . مثل هذه المحادثات |
Ön yargılarımın hala tamamıyla aynı kalmasını bildirmekten mutluluk duyarım. | Open Subtitles | حسناً، أنا مسرورٌ لتمكّني من إعلان أنّ أحكامي المسبقة تبقى صائبة تماماً |
Ön yargılarından kurtulup dinlemeyi öğrenmelisin. | Open Subtitles | يجب أن تضعي جانبا أحكامك المسبقة والإستماع. |
Önyargılı bir ihtiyarım işte. | Open Subtitles | انا رجل عجوز بكثير من الاحكام المسبقة |
Önyargılı biri değilimdir. | Open Subtitles | الأحكام المسبقة لا تعنيني |
Changez, ben bir gazeteciyim. Önyargılı kavramlardan kaçınmaya çalışıyoruz. | Open Subtitles | (جانكيز) أنا صحفي، عمومًا نحن نحاول تجنب النظريات المسبقة. |
Belki de KGB'nin tarzının ne olduğu hakkındaki Önyargılı görüşümüze çok fazla ağırlık veriyoruzdur. | Open Subtitles | بتصوراتنا المسبقة عن ما يبدو عليه إسلوب الـ(كاي جي بي), أعني هل فعلاً درس أحدنا بعناية, |
Engellerin olamaz çünkü önyargılarını kırıp geçer... ...maskeniz olarak sahip olduğunuz herşeyi kırıp geçer... ..."Ben buyum, ben şuyum" der. | TED | فهو لا يقف امام العوائق .. وهو يخترق كل التحيزات والاسقاطات المسبقة ويخترق كل الاقنعة وكل النرجسيات التي ما تنفكأ تقول أنا كذلك .. هذا أنا .. أنا هكذا |
Bir konuda çok açık olmak istiyorum, çalışmamız kesinlikle insanların şu ya da bu beden ölçüsüne dair önyargılarını düzeltmek amaçlı değil. | TED | الآن أريد أن أكون واضحاً، نحن لا نعتقد أن عملنا ينبغي أو يمكن أن يبرر الأحكام المسبقة ضد الناس من شخص لآخر حول أحجام أجسامهم بتاتاً. |
Özellikle mimari aracılığıyla yerleşmiş fikirlere meydan okumaya, sınırları zorlamaya ve yenilik yapmaya çalışıyorsun, sadece etrafımızda olanları kullanıyor olsak da ve hep gözden kaçırırız. | TED | خصوصاً في فن العمارة، حيث تحاول جاهداً أن تتحدى المفاهيم المسبقة وتتخطى الحدود وتبتكر، حتى وإن استخدمنا ما يوجد حولنا ونغفله طوال الوقت. |
İletişim bugünkü gibi kolay değilken, sosyal engeller vardı, önyargılar, kilisenin sesi. | Open Subtitles | قبل ان تتقدم الاتصالات كانت هناك عقبات اجتماعية التصورات المسبقة, الصراخ من الكنائس |