Ense arkasına sokulur onları öldürmemizin tek yoludur. | Open Subtitles | يستعمل للثقب خلف الرقبة. هو الطريق الوحيد الذي نحن يمكن أن نقتلهم. |
Seni oradan almanın tek yolu bu yöne.. | Open Subtitles | الطريق الوحيد الذي نحن يُمْكِنُ أَنْ نَسْحبَ هذا أبداً |
Emin olduğumuz tek şey satışın bu gece olacağı. | Open Subtitles | الشي الوحيد الذي نحن متأكدين منه انها سوف تحدث الليلة |
En azindan yakit ve yiyecek bulabilecegimiz tek yer orasi. | Open Subtitles | إنه المكان الوحيد الذي نحن متأكدون أن نجد فيه البنزين والتموين |
Benzin ve yiyeceği bulacağımız tek mutlak yer orası. | Open Subtitles | إنه المكان الوحيد الذي نحن متأكدون أن نجد فيه البنزين والتموين |
Şu anda emin olduğumuz tek şey sıradan bir askeri organizasyon değil. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي نحن على يقين منه الآن بأنها ليست مجرد منظمة عسكرية بسيطة |
Aynı tarafta olduğumuz tek şey, mesela bu arabadır. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي نحن على جانبه مثل هذه السيارة |
Şu anda odaklanmamız gereken tek konu bu. | Open Subtitles | فى هذه اللحظة ، هذا هو الشيء الوحيد الذي نحن فى حاجة الى ان نركز عليه |
Yapabileceğimiz tek şey tüm sistemi devre dışı bırakıp, virüslü sunucuları silip öyle çalıştırmalıyız. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي نحن قادرين على فعله هو فصل النظام بأكمله من على الشبكة و نجعل الخوادم الملوثة آمنة |
Bizim ilgilendiğimiz tek şey o. | Open Subtitles | مثل أن هذا الشيء الوحيد الذي نحن مهتمين به |
Jim onu kamp çantasında tutuyormuş fazladan kiraladığı odasında tek bakmadığımız yerde. | Open Subtitles | جيِم أبقاَه في a أكياس دفيل في سعةِ خزنه -- المكان الوحيد الذي نحن لَمْ نُفتّشْ. |
Hayır, sahip olduğumuz tek ebeveyni öldüren bir kadından bahsediyoruz. | Open Subtitles | لا، نحن نَتحدّثُ عن a إمرأة الذين قَتلنَا الوالد الحقيقي الوحيد الذي نحن أَبَداً كَانَ عِنْدَنا. |