Bu ceketi parçalara ayırmak çoğu zaman daha çok para ve zaman gerektiriyor. | TED | ولذلك كثيراً ما يتطلب الأمر المزيد من الوقت والأموال لتفكيك سترة مثل هذه. |
Eşsiz,... ...çok çok özel,... ...bireyci ve çoğunlukla da... ...baştan çıkarıcı.... ...bazı kadın karakterlerle fazla zaman... ...harcamak benim kaderim. | TED | الآن قُدِرَ لي تمضية الكثير من الوقت مع بعض الشخصيات الفريدة, خاصة جداً, فردية , و احياناً خواص أنثوية مغرية. |
İkincisi, her ne yaparsan yap testi geçemeyecek olan çocuklarla zaman kaybetme. | TED | الثانية .. لاتهدروا الوقت على الطلاب الذين مهما فعلتم .. لن ينجحوا |
Bu zamanı gelen kutumu boşaltmak ve acil aramaları yapmak için kullanacaktım. | TED | لذلك سأستغل هذا الوقت في تنظيف بريدي الإلكتروني وعمل أي مكالمات ضرورية. |
Böylece atomik saat sayesinde, zamanı saniyenin milyarda biri hassasiyetle, ve uydudan olan mesafeyi de çok hassas bir şekilde belirleyebiliyoruz. | TED | لذلك شكرًا للساعة الذرية نقرأ الوقت بدقّة تصل إلى واحد في المليار من الثانية وقياس مسافة دقيق جدًا من ذلك القمر |
Ben zaman içerisinde kontrolü sınıfa bırakmayı öğrendim. Kontrolü öğrencilere bırakmayı. | TED | لقد تعلمت التنازل عن سيطرتي على القسم لفائدة التلاميذ عبر الوقت. |
Bir zaman aralığından sonra bunu diğer kolla da yaptırdık. | TED | ونقوم بتكرار ذلك مع اليد الأخرى مع تأخير في الوقت. |
Bir hastaneye gelirseniz size bakmak için kaç klinisyen gerektiğini ve bunun zaman içinde nasıl değiştiğini araştıran bir çalışma yapıldı. | TED | وهناك دراسة حيث أنهم يتطلعون في العيادات كم استغرق العناية لك إذا وصلت إلى مستشفى، كما أنها تغيرت مع مرور الوقت. |
Sahip olduğumuz en önemli iki şey zaman ve insanlarla ilişkilerimiz. | TED | اثنان من أثمن الأشياء لدينا هو الوقت وعلاقاتنا مع الأشخاص الآخرين. |
birçok sebep bulunuyor. Sosyal bilimciler, vücut dilimizin veya başkalarının vücut dillerinin kişinin yargı mekanizmasındaki etkilerini incelemek için çok zaman harcadılar. | TED | صحيحة للنظر الى ذلك ، لذا قضى علماء الاجتماع الكثير من الوقت يفحصون تأثير لغة جسدنا أو لغة جسد الاخرين على أحكامنا |
CA: Ama bu şirketin o zaman için şirketin gelirinin önemli yüzdesini oluşturuyordu. | TED | ك.أ: ولكن ذلك كان يُمثل جزًء كبيرًا من إيرادات الشركة في ذلك الوقت. |
Sanki daha önce zaman harcayıp, o insanı tanımışsınız gibi. | TED | أنها مثل تخصيص بعض الوقت لتعرف عليك قبل الإجتماع بك. |
Bu teknolojiler radikal bir biçimde zaman, maliyet ve kabiliyet eşiğini düşürüyorlar. | TED | ما تقوم به هذه التقنيات هو جذرياً تخفيض عتبات الوقت والتكلفة والمهارة. |
Hepimiz, internetin, zaman kadar mekân algısını da daralttığının farkındayız. | TED | وكلنا نعلم أن الإنترنت قد تقلصت مساحة فضلا عن الوقت. |
Fakat bu muhteşem gezintide bir şey kayıp; O da "zaman". | TED | لكن هناك شيء مفقود في هذه الجولة الرائعة: لقد حان الوقت. |
Yatırımcılar bulduk işi kurmak ve kadınları eğitmek için çok zaman harcadık. | TED | حصلنا على مستثمرين، وأمضينا الكثير من الوقت في بناء العمل وتدريب النساء. |
Nasıl olur da dişlerimize aklımızdan daha çok zaman ayırırız? | TED | كيف نقضي المزيد من الوقت في العناية بأسناننا مقارنة بعقولنا. |
Artık yapısal eşitsizliğe karşı beraberce sesimizi yükseltme ve de birlik olma zamanı. | TED | لقد حان الوقت لنا للنهوض والتكلّم جميعا بصوت عال حول عدم المساواة الهيكلية. |
Bu fotoğrafta da, zamanı bir dama tahtası gibi kullandım. | TED | لذلك قررت أن أجعل الوقت كمربعات الشطرنج في هذه الصورة. |
Yani kısaca şimdi zaman, gerçekten sıkı bir kaka şakasını anlatma zamanı. | TED | لذلك أعتقد أنه حان الوقت كي نجرب ونقول طرفة خرائية جيدة حقاً. |