Ama artık bunun onu dövmem için bir sebep olmadığını biliyorum. | Open Subtitles | لكن أعرف الأن بأن ذلك ليس بالعذر لكي نكون أشداء عليها |
Ve bu yüzden nüfusun yarıdan fazlası artık vitamin alıyor, doktorların çoğunun bunun gerçekten gerekli olmadığını söylemelerine rağmen. | Open Subtitles | و لهذا أكثر من نصف السكان اﻵن يأخذون الفيتامينات مع أن معظم اﻷطبّاء سيقولون بأن ذلك غير ضروري حقًا. |
Ta ki bunun asla olmayacağını söylemeye hazır olana kadar. | Open Subtitles | إلا إذا كنت ستقول الأن بأن ذلك لن يحدث أبدا |
Şunu söylemeliyim ki, bu organizasyonun tam olarak ihtiyacı olan şey bu. | Open Subtitles | ومن واجبي أن أخبرك بأن ذلك ما كانت المؤسسة تحتاج إليه بالضبط. |
Evet, ama ölüm nedeninin bu olduğunu sanmıyorum. | Open Subtitles | نعم، ولكني لا أعتقد بأن ذلك هو سبب الوفاة |
Şahsen bunun bir hata olacağını düşünüyorum ama hayatını nasıl yaşayacağını sana söyleyemem. | Open Subtitles | أنا شخصيا أعتقد بأن ذلك سيكون خطأ.. لكنني لن أخبرك كيف تعيش حياتك. |
X-Ray görüşe sahip olmak gibi bir şey olduğunu söyledi. | TED | قال بأن ذلك كان كامتلاك رؤية بأشعة إكس. |
bunun senin için önemli olduğunu görebiliyorum o yüzden bu Perşembe dışarı çıkacağız. | Open Subtitles | حسناً ، أرى بأن ذلك مهماً بالنسبة لكِ حيث سنخرج معاً هذا الخميس |
Öyle söyledim, çünkü bunun Tasha'nın davasına yardım edeceğini düşündüm. | Open Subtitles | لقد اختلقته لأني إعتقدتُ بأن ذلك سيساعد في قضية تاشا |
bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum ama 2 milyonun, şu an elimizdeki "0" ile kıyaslandığında bayağı iyi bir meblağ olduğu kanısındayım. | Open Subtitles | لست أظن بأن ذلك صحيحاً لكنني واثقٌ بأن 2 مليون دولار أكثر بكثير من ما هو حاليا موضوعٌ على الطاولة ، صفر |
Herkes bunun tehlikeli olduğunu söylese bile, ben de dahil. | Open Subtitles | حتى عندما يخبره الجميع بأن ذلك خطير جداً وحتى أنا |
bunun adil olmadığını söyleyebilirsiniz, çünkü iki ülkeyi örnek olarak seçerek demokrasi karşıtı bir görüş oluşturuyorum. | TED | قد تتحججون بأن ذلك غير منصف, نظراً لإنتقائي لهاتين الدولتين لإستغلالهما كحجة للطعن في الديمقراطية. |
Ve bunun bizi herkesten daha iyi yapacağını düşünmediler sadece bizi hayatta tutmak istiyorlardı. | TED | وذلك ليس لأنهم اعتقدوا بأن ذلك يجعلنا أفضل من أي شخص آخر، إنه ببساطة لأنهم أرادوا إبقائنا على قيد الحياة. |
Bu yaprakların yalnızca bir mikrometre hareket ettiğini varsayalım, ve bunun görüntümüzü yalnızca bir pikselin binde biri değiştirdiğini varsayalım. | TED | حسنا، لنقل بأن هذه الأوراق تحركت ميكروميترا واحدا ولنقل بأن ذلك سيحرك الصورة بمقدار واحد بالألف من البكسل |
Daha sonra bana hikâyeyi anlattığında bunun kendisini nasıl iyi hissettirdiğine inanamadığını, onun için anlamlı olduğunu söyledi. | TED | وعندما أخبرتني القصة لاحقا، قالت بأن ذلك وهبها شعورا جيدا بشكل لا يصدق وبأن ذلك يعني لها الكثير. |
O gerçekten iyi bir adam olmak istiyor ve bunu bana gün geçtikçe kanıtlıyor, ama şunu diyebilirim ki bu onu gerçekten sarsıyor. | Open Subtitles | إنه حقاً يريد أن يصبح شخصاً أفضل وهو يثبت لي كل يوم أنه تغير ولكن يمكنني القول بأن ذلك له تأثير سئ عليه |
Sonra fark ettik ki bu yöntem çok pahalı ve pratik değil, 30 milyon kart dağıtılması gerekirdi. | TED | اتضح لنا بأن ذلك سيكون باهظ الثمن وغير عملي في القيام بتوزيع 30 مليون لاقط. |
Biliyorum ki bu bazılarınızı şoka sokacak ama yaşlısınız. | TED | و أنا أعلم بأن ذلك سيشكل صدمة للبعض منكم لكنكم بالفعل ذلك |
Elimizde kurşun olsaydı, adli tıp uzmanları onu öldüren silahın bu olduğunu doğrulayabilirdi. | Open Subtitles | لو كانت لدينا الطلقات , الطب الشرعي للولاية، قد يُمكنهُ إثبات بأن ذلك المسدس الذي قتله. |
Böyle olacağını söylemiştim. Hastalanacağını söylemiştim. | Open Subtitles | أخبرتك بأن ذلك سيحدث أخبرتك بأنك ستمرضين جراء ما تفعلينه |
Böyle bir şey olduğunu söyleyebilirim, çünkü psikolojide uzmanım. | Open Subtitles | يمكنني أن أشهد بأن ذلك حقيقي لأنني طالبة علم نفس |
Ve sonra ne oldu? Kendimi boşama sebebimin bu olduğundan eminim. | Open Subtitles | إني متأكدة بأن ذلك السبب جعلني أنتهي بطلاقِ نفسي. |