Bu demek oluyor ki çok AIDS olan bir yerde cinsel ilişki pahalıya maloluyor. | TED | و هذا يعني أن أي مكان موبوء بالإيدز يوجد فيه استهلاك كبير للجنس |
Basitçe, AIDS sahibi olmamam ve ölecek olmamam buna sebep olacaktı, fakat onların başında işte bunların olmasını kaldıramazdım. | TED | إنه موقف حيث لم أكن مصابة بالإيدز و لم أكن أحتضر، لكني استطعت تحمل حقيقة أنهم كانوا كذلك. |
Zimbabve'ye vardığım 1985 yılında ülkenin ilk AIDS vakası duyuruldu. | TED | أعلنت زيمبابواي عن أول حالة للإصابة بالإيدز في 1985، السنة التي قدمت فيها. |
San Fransisco'da HIV üzerine çalışırken, bir çok eşcinsel göçmenle tanıştım. | TED | كأخصائية إجتماعية للمصابين بالإيدز في سان فرانسيسكو، قابلت العديد من المهاجرين المثليين. |
Dünya çapında, yeni HIV enfeksiyonlarının çoğu heteroseksüel çiftler arasında. Burada, Amerika'da ise, kadınlarda özellikle beyaz olmayan kadınlarda risk artmış durumda. | TED | عالمياً، مُعظم حالات الإصابة بالإيدز تحدث بين الازواج المتغايرين جنسياً، وهنا في أمريكا، تُعتبر النساء، وخاصةً ذوات البشرة الملونة، أكثر عُرضةً للخطر. |
Ötekileştirilmiş topluluklarda hastalığın orantısız artma ve dolayısıyla AIDS'e yakalanma riskinin olduğunun farkındaydım. | TED | كنت مدركة بأن الطبقات المهمشة اجتماعيا من السكان هي الأكثر تعرضا لخطر الإصابة بالإيدز والموت. |
Ve biz 16-24 yaş arası genç kadınların %50 oranında HIV/AIDS olduğu bir bölgede çalışıyoruz. | TED | ونحن كنا نعمل في منطقة حيث أن البنات اللاتي تتراوح أعمارهن بين 16 و 24 سنة تبلغ لديهم نسبة الأصابة بالإيدز 50٪. |
Birkaç yıl önce AIDS hastalığı yüzünden eşini kaybetti... ...ve onda HIV enfeksiyonu var. | TED | كان قد خسر زوجته التي ماتت بالإيدز منذ عامين, وهو أيضا مصاب بالإيدز. |
"Sonraki kararlarla AIDS'in bir engel olduğu vurgulanmıştır sebep olduğu fiziksel kısıtlamalar nedeniyle ve onu çepeçevre saran, onun sosyal bir ölüm olma mecburiyeti, önyargısı... ilerleyerek onun gerçekten fiziksel bir engel olduğu". | Open Subtitles | القرارات اللاحقة صدّت بسبب عائق الإيدز لأن الطبيعة تفرض القيود والإجحاف الذي يحيط بالإيدز يؤدي إلى الموت الجماعي |
Fakat kendimi AIDS'li herhangi birinden farklı düşünmüyorum. | Open Subtitles | لكنني لا أعتبر نفسي مختلفة عن أي مصاب بالإيدز |
AIDS'li müşterileri vardı ve onlara melek gibi davranıyordu. | Open Subtitles | كان عندها زبائن مصابون بالإيدز وكانت تعاملهم كالملاك |
AIDS konusunda yapacakları, her konuda yaptıkları şey olacak. | Open Subtitles | لذا ما يفعلونه بالإيدز هو نفس ما يفعلونه بأي شيء آخر |
Evet ama AIDS kogusuna gitmeyi reddediyor. | Open Subtitles | نعم، لكِنَهُ يَرفُض الذَهاب إلى جَناح المَشفى للمُصابين بالإيدز |
Çok dikkatli olmalı, yoksa onunla oynaşmak istediğinde AIDS'e yakalanabilir. | Open Subtitles | يجدر به الحذر وإلا أُصيب بالإيدز فور إغتصابها |
ARV'ler HIV olmayan bireylerde de önlem amacıyla kullanılır. | TED | تعمل هذه العقاقير أيضًا بشكلٍ وقائيٍّ عند غير المصابين بالإيدز. |
Delhi'de bir yetimhanede tanıştığım bu kız ve arkadaşı bir şırınga yüzünden HIV pozitifti. | TED | هذه الفتاة الصغيرة وصديقها الذين إلتقيتهم في دار أيتام في دلهي، مصابين بالإيدز عبر الحقنة. |