İlk yazdığım şarkı İngilizce'ydi ikincisi Çince'ydi. | TED | وأول اغنية كتبتها كانت بالانجليزية, والثانية كانت بالصينية. |
İngilizce ne dediğimi tam olarak anladınız. | TED | لقد فهمتم بالضّبط ما قلته لتوّي بالانجليزية. |
Çince konuşan biri temel olarak, İngilizce konuşan birinin kulağına tuhaf gelebilecek şeyler söyleyebilir. | TED | النّاطق يالصينيّة يمكنه أن يقول شيئا سيبدو في غاية الغرابة بالنّسبة لأذن النّاطق بالانجليزية. |
Daha derin manada düşünülecek olursa Çince, zaman mefhumunu İngilizce'nin doğru konuşmak için bizi sürekli bölmeye zorladığı şekilde bölmez. | TED | بصفة عامّة، الصينيّة لا تقوم بتقسيم الأطوار الزمنيّة التي نضطّر للقيام بها إذا أردنا التّحدث بالانجليزية بطريقة سليمة. |
Kızım 13'üne girip, ergenliğe adım attığı zaman, İngilizce konuşmayı bıraktı ve yeni bir dil konuşmaya başladı. | TED | عندما أصبحت ابنتي بعمر 13 ، وأصبحت مراهقة، توقفت عن التحدث بالانجليزية. وأصبحت تتحدث بهذه اللغة الجديدة. |
Sıra, piyasada az miktarda veya hiç İngilizce edebi eseri olmayan ülkelere geldiğinde ise insanlar daha da ileri gitti. | TED | عندما يتعلق بالبلدان ذات نسبة ضئيلة أو معدومة للكتب بالانجليزية المتوفرة تجارياً فإن الناس يذهبون إلى أبعد الحدود. |
Bunu bana e-posta ile yolladı, kitabı İngilizce olarak okuyan ilk insanlardan biri olmama izin vererek. | TED | قام بإرسالها لي إلكترونياً، وسمح لي أن أكون من الأوائل الذين تتسنى لهم قراءة ذلك الكتاب بالانجليزية. |
İşte İngilizce konuşan üç kişi. | TED | لدينا هنا ثلاث نماذج لناطقين بالانجليزية. |
İngilizce konuşuyorlar ama ana dilleri değil, ayrıca İngilizce konuşmak istemiyorlar. | TED | فهم يتحدثون الإنجليزية، ولكنهم لا يتقنونها كلغتهم الاصلية. وهم لا يفضلون التخاطب بالانجليزية. |
Bu yüzden, bu yıl içinde, Çin dünyanın İngilizce konuşulan en büyük ülkesi olacak. | TED | لذلك هذه السنة ستكون الصين أكبر دولة متحدثة بالانجليزية في العالم. |
Gitti. İngilizce dersinde iyi not alamama yardım etti. | Open Subtitles | لقد رحل ,لقد ساعد لتحسين مستواي بالانجليزية |
John Wayne ile İngilizce konuşur, ve Wayne şöyle der: | Open Subtitles | يتكلم بالانجليزية مع جون واين وواين يقول: |
İngilizce isterseniz daha iyi olur bayım. - Siz Fransızsınız. Pardon. | Open Subtitles | تستطيع أن تطلبها بشكل أفضل إذا طلبتها بالانجليزية يا مسيو |
Burada, İngilizce konuşulan bir elçilikte çalışması dışında size kimliğini açıklayamam. | Open Subtitles | ولا داعي لذكر اسمه، كل ما استطيع قوله، انه يعمل في احدي السفارات الناطقة بالانجليزية هنا |
Bunca yıldan sonra belki hiç İngilizce konuşamıyorlardır. | Open Subtitles | هم قد لا يكونوا قادرين على التحدث بالانجليزية |
Lütfen İngilizce konuş. Söz vermiştin. Alıştırma yapmalıyım. | Open Subtitles | ارجوك تحدث بالانجليزية لقد وعدت , يجب أن أتدرب |
Babamın durumunu hayal edebiliyorum._BAR_ İngilizce ile arası iyi değildir. | Open Subtitles | أفهم كيف يشعرون، أبي بالمقابل ضعيف بالانجليزية |
Ne kadar ciddi olduğumu anlayasınız diye... bunu İngilizce söyleyeceğim. | Open Subtitles | و الأن تفهمون مدى جديتى سأقولها بالانجليزية |
- Niye İngilizce konuşmuyorsun! - Hâlâ pizza yapmayı beceremiyorsun. | Open Subtitles | .تحدث بالانجليزية انت لا تستطيع عمل البيتزا |
Eski Çeçen Shahidka -ya da Türkçe'si Kara Dul- üyesi. | Open Subtitles | " الشهيدكا " الشيشانية السابقة أو بالانجليزية " الأرملة السوداء " |
Sonra da şey diyorsunuz. İngilizcede kulağa daha hoş geliyor. | Open Subtitles | وسأخبرك بهذا "وهو يبدو أفضل بالانجليزية" |