Artık o boyuta ayak basmanın zamanı geldi ve orada da hayallerimiz olduğu gerçeğiyle yüzleşmeliyiz. | TED | حان الوقت لنخطو في ذلك البُعد ونعترف بحقيقة أن لنا أحلاما فيه، كذلك. |
Ve insansal sermaye düşüncesindeki bu değişim Hindistan'ın demografık bir temettüden geçtiği gerçeğiyle bağlantılıdır. | TED | وهذا التغيير في التفكير في رأس المال البشري مرتبط بحقيقة أن الهند تبنت خيار الديمقراطية |
Listeye yazacak yeterli şeyin olduğu gerçeğiyle başlayalım. | Open Subtitles | بداية بحقيقة أن هناك ما يكفي من الأشياء لكتابة لائحة. |
Fakat, ben aynı zamanda bunun yarasaların geceleri çıktığı gerçeğiyle ilgili olduğunu düşünüyorum ve biz onları tam olarak anlamayız. Bizler dünyayı bizden birazcık farklı algılayan şeylerden az da olsa korkuyor olabiliriz. | TED | بالرغم من ذلك، فإنى أعتقد أن لذلك علاقة بحقيقة أن الخفافيش تخرج ليلا، و نحن لا نفهمهم حقا. فنحن نخاف من الأشياء التى ترى العالم بطريقة مختلفة عنا. |
Bu basit hipotezin, basit yöntemin de, bu çok karmaşık ve büyük boyutlu alan gerçeğiyle ilgisi olan birkaç sayısal hileyle gerçekten işe yaradığı ortaya çıkıyor. | TED | وهذه الفرضية البسيطة، هذه الطريقة البسيطة، ومع بعض الحيل الحسابية والمتعلقة بحقيقة أن هذا الفضاء متعدد الأبعاد ومعقد جدا، تبين أنها فعالة للغاية. |
Bittiği gerçeğiyle yüzleşmem gerekiyor. | Open Subtitles | يجب أن أسلّم بحقيقة أن علاقتنا انتهت. |
Kraliyet ailenizin; çelimsiz, bir yaşlı kadın ve küçük bir bebekten oluşuyor olduğu gerçeğiyle eğlen bakalım. | Open Subtitles | أستمتع بحقيقة أن أسيادكم الملكيين هما عجوز ضعيفة، و طفل صغير أتظنين أن هذا سينجح، (دونا)؟ |