Hükümet artık sizi tutmanın gerekli olmadığını düşünüyor. | Open Subtitles | الحكومة لا تعتبركِ بعد الآن بضرورة حبسكِ. أنتِ حرة بالذهاب. |
Silah kontrol yasalarının ne kadar gerekli olduğunu bizlere hatırlatan insanlar. | Open Subtitles | يعملان ليذكروننا جميعاً بضرورة قانون الحد السلاحي |
İşte o zamandan beri bir kişinin nedenlerini bilmenin en az satmaya çalıştığı yalanları bilmek kadar gerekli olduğunu öğrendim. | Open Subtitles | و تعلمت حينها أن معرفة نوايا الشخص بضرورة معرفة كذبه أنه على إستعداد للبيع |
Topluluğu hayatta tutmak için bir düşmanın olması gerektiğine inanır, bu yüzden de var olmayan bir tane yaratırlar. | TED | يعتقدون بضرورة وجود عدو لكي تعيش الطائفة، لذا عندما لا يكون هناك عدو، يصطنعون واحدًا. |
Herhalde bir çoğu çizginin aşılıp size yardım edilmesi gerektiğine inanıyor. | Open Subtitles | أعتقد أن بعضهم شعر بضرورة حضور أحد لتحذيركم |
Bu ülkeyi, ayaktakımından geri almamız gerektiğine inanıyorlar. | Open Subtitles | إنّهم يؤمنون بضرورة إستعادتنا .لهذه البلاد من الرعاع |
Nikita Sergeyevic Khruschev'in Batı Almanya ve Batı Berlin sınırının kapatılması hususuna onay verdiğini bildiren ve gerekli hazırlıkların tatbik edilmesi gerektiği önerisini içeren bir cevap geldi. | Open Subtitles | يولي كفيتسينسكي السفارة السوفيتية ببرلين الغربية بأن نيكيتا سيرجيفيتش خروشوف يوافق على إغلاق الحدود مع ألمانيا الغربية ومع برلين الغربية ويشير بضرورة إتخاذ الإجراءات الضرورية |
Doğrusu Vali kanunu korumak için bunun gerekli olduğunu düşündü. | Open Subtitles | بالفعل شعر الحاكم بضرورة هذا لحمايته |
Müdür Glynn'e ve ekibine sonuna kadar güveniyorum, olay yerinde inceleme yapmayı gerekli gördüm. | Open Subtitles | وبالرغم من ثقتي التامة بالمدير (غلين) هنا وطاقمه المتمرس، إلا أني شعرت بضرورة الحضور بنفسي. |
1905'te bir galibiyeti kutladıktan sonra Ottawa Silver Seven üyeleri kupayı Ottawa Rideaau kanalında tekmelemeyi gerekli gördüler. | Open Subtitles | بعد ليلة احتفالية بنصر الكأس في 1905، شعر اعضاء فريق "أوتاوا سيلفر سفنن" بضرورة رؤية إن كان بإمكاهم ركل الكأس نحو قناة (ريدو) في (أوتاوا) |
Tasarım gereği, onun cezalandırılması gerektiğine derinden inanan kendini bu işe adayacak bir gardiyan gerekiyordu. | Open Subtitles | حسب تصميمها ، فإنها بحاجة لسجان معين احد ما يشعر بضرورة الحاجة الى معاقبتها |
Ve başbakanımız size eşlik etmem gerektiğine karar verdi. | Open Subtitles | ورئيس الوزراء قرر بضرورة مرافقتي لكم |
Amerika'nın ilk Atom bombası olan Manhattan Projesi'nde görevli bazı bilim adamları, Amerika'nın nükleer silahlar tekelini elinde tutmaması gerektiğine inanıyordu. | Open Subtitles | بعض العلماء الذين عملوا على أول قنبلة نووية أمريكية عبر مشروع مانهاتن كانوا يؤمنون بضرورة عدم احتكار أمريكا للأسلحة النووية |
Lux için söylediğin onca şeyden sonra, annen ve ben burada olmamız gerektiğine karar verdik. | Open Subtitles | "ومع كل ماقلته بشأن أن هذا هو عيد الشكر الأول و الحقيقي ل "لوكس .ظننا أنا وأمك بضرورة تواجدنا هنا نعم.. |
Erken kanser teşhisinin gerçekten demokratikleştirilmesi gerektiğine inandığımız için, tüm bu çözümün maliyeti şu anda mevcut yöntemlerden en az 50 kat daha az. Ayrıca biliyoruz ki, toplum bunu daha da hızlandırmamız için bize yardım edebilir; bu yüzden cihazın tasarımını açık kaynaklı yapıyoruz. | TED | وبما أننا نؤمن بضرورة دمقرطة الكشف المبكر للسرطان، فإن تكلفة الفحص أقل بـ 50 مرة على الأقل من طرق الفحص المتوفرة حاليا، وإيمانا منا بأن المجتمع العلمي سيساعدنا في تسريع وتيرة تطويره، جعلنا تصميم هذا الجهاز مفتوح المصدر. |
Kendisini bizzat sizin sorgulamanız gerektiğine inanıyorum. | Open Subtitles | أنى مؤمن بضرورة استجوابة اكثر |
Chloe, bilginin özgür kalması gerektiğine inanan bir grupla birlikte. | Open Subtitles | (كلوي) تعمل مع مجوعة تؤمن بضرورة تحرير المعلومات. |