Siber silahlar doğası gereği tehlikelidirler, ama ek olarak, daha da dengesiz bir ortamdan ortaya çıkıyorlar. | TED | حتى الأسلحة الالكترونية هي خطيرة بطبيعتها ، لكن بالإضافة إلى ذلك، انها ناشئة في بيئة غير مستقرة أكثر من ذلك بكثير. |
Dediklerim doğası gereği görünmez olan şeyler değiller. | TED | لكن، هذا لا يعني أن هذه الأشياء غير مرئية بطبيعتها. |
Ve doğası gereği yavaş olan şeyleri dahi-- hızlandırmaya çalışıyoruz. | TED | وحتى الأشياء التي هي بطبيعتها بطيئة نحن نحاول الإسراع بها أيضا. |
Kuadlar doğal olarak dengesiz ve uçabilmek için otomatik geribildirim kontrolüne ihtiyaçları var. | TED | فهي بطبيعتها غير مستقرة، وتحتاج إلى نوع من التحكم بالتقييم آني لتستطيع الطيران. |
doğal olarak biraz öznel bir seçimdi ama kesinlikle doğru kararı verdiğimizi düşünüyorum. | Open Subtitles | هذه الأمور تتم على أساس شخصي بطبيعتها لكني أعتقد أننا قمنا بالإختيار الصائب |
Bazıları yarattıkları değişimin, yarattıkları değerin, tabiatı gereği çok kısa vadeli olduğunu söyleyecektir. | TED | وسيدعي البعض بأن التغييرات التي يقومون بها، والقيم التي يخلقونها هي بطبيعتها قصيرة المدى. |
Ama Gül, kendini beğenmişliğiyle hayatı ona zehir etmeye başlamış hemen. | Open Subtitles | فبدأت الوردة سريعاً ترهقهه بطبيعتها. |
Bak, doğası gereği üniversiteler geçici topluluklardır. | Open Subtitles | اسمعي الكلية هي محتمع غير مستقر بطبيعتها |
Bilgi, doğası itibariyle akmak zorundadır. | Open Subtitles | المعلومات بطبيعتها الفعليّة تحتاج أن تنْسال. |
Hesaplamalarımın bir kısmını tanık ifadesine göre yapmıştım, ...ki doğası gereği elbette güvenilmez, fiziksel kanıtların aksine. | Open Subtitles | لقد أقمتُ جزءًا من حساباتي على شهادة الشهود وهي بطبيعتها لا يمكن الاعتماد عليها على خلاف الأدلة المادية |
doğası gereği şeytanın içine girmesine uygun biri mi? | Open Subtitles | بأن شخص بطبيعتها تلك هو عرضة للتلبس |
doğası gereği özgür olan bir enstrümana geleneksel bir kompozisyon empoze edemezsiniz. | Open Subtitles | ...لا يمكنني عزف موسيقى تقليديّة على آلة موسيقيّة تكون تلقائيّة بطبيعتها |
doğası gereği gerçek kimliklerini bakan kişinin gözlerinden saklarlar. | Open Subtitles | والتي بطبيعتها تخفي نفسها عن عين العقل |
Artık bunun değişmesi gerek. Çünkü değiştiğinde, insanlar sadece temsil yapıları ile tekrar etkileşmeyle kalmayıp aynı zamanda bu yapıları doğrudan, işlevsel ve topluca karar verilecek şekilde tamamlayıcı olacaklardır. Kapsayıcı doğası gereği eşitsizliğe saldıran bu karar verme şekli şehirlerimizi değiştirebilir, yaşamamız için daha iyi yerlere dönüştürebilir. | TED | وهذا الأمر يحتاج إلى تغيير، لأنه عندما يحدث، لن يقوم الناس فقط بإعادة تعيين نظم التمثيل، لكن أيضًا تكملة هذه النظم بصنع القرار المباشر والمؤثر والمجمع عليه، صنع القرار من النوع الذي يهاجم عدم المساواة بطبيعتها الشاملة جدًا، صنع القرار من النوع الذي يمكن أن يغير مدننا إلى أماكن أفضل لكي نعيش فيها. |
Angela, doğası gereği açık fikirli. Hodgins'le mutlu. | Open Subtitles | (أنجيلا) منفتحة العقل بطبيعتها إنّها سعيدة مع (هودجينز) |
Yani Dürüstlük'te yapılacak bir mahkemenin doğası gereği Bilgelik'te yapılacak bir mahkemeden daha âdil olduğunu mu söylüyorsunuz? | Open Subtitles | وهل ستقول إذاً أن المحاكمة ستُعقد هنا في (كاندور) ستكون بطبيعتها أكثر عدلاً من المحاكمة التي ستعقدها (إيردايت)؟ |
Hava bir çoğumuzun doğal olarak göremediği bir sistemler birleşimidir. | TED | الطقس مزيج من الأنظمة واضحة بطبيعتها لمعظمنا. |
doğal olarak sonuç bizim kontrolümüzde değil, böyle yaparak tüm duygusal enerjimizi harcayarak tüketiyoruz. | TED | والنتائج بطبيعتها خارج سيطرتنا، وإن كان ذلك حيث ننفق كلّ طاقتنا العاطفية، فإننا سنستنفدها في سعينا. |
Heyelan yukarı doğru olmaz. Bu kayalar doğal olarak hareket etmemiş. | Open Subtitles | الصخور لا تنهار بهذا الشكل هذه الصخور لم تتحرك بطبيعتها |
Eşyanın tabiatı gereği şimdi yükselecek ve sonra tekrar düşecek. | Open Subtitles | ..الأشياء بطبيعتها ترتفع وتنحدر من جديد فيما بعد |
Çünkü tabiatı gereği bilinemezdi. | Open Subtitles | بل لأنها بطبيعتها لا سبيل إلى معرفتها |
Ama Gül, kendini beğenmişliğiyle hayatı ona zehir etmeye başlamış hemen. | Open Subtitles | فبدأت الوردة سريعاً ترهقهه بطبيعتها. |