Siz ve diğer birçok insan. Washington'dan bu kadar çok telgraf geldiğini hiç görmedim. | Open Subtitles | أنت وآحرين، أنني لم أر كم مكالمات دولية بهذه الكثرة من واشنطن |
Ben kimsenin, kafasına bir darbe almadan, bu kadar çok şeyi bu kadar çabuk unutabileceğini düşünmemiştim. | Open Subtitles | لم اعتقد ان اي شخص يستطيع ان ينسى بهذه الكثرة ، كما لو انه تلقى ضربة في الرأس |
Onu hiç bu kadar çok yerken görmemiştim, ve bu çok şeyi açıklıyor. | Open Subtitles | لم أراها تأكل بهذه الكثرة أبدا وهذا يدل على شيء. |
Yeşilin bu kadar fazla tonu olduğunu hiç bilmiyordum. | Open Subtitles | لم اعرف ان هنالك اشكالٌ للون الاخضر بهذه الكثرة |
Benim endişem, beyler, bu zamana kadar hiçbir müşteri bu kadar fazla ve lüks şeyler satın almadı ve malumunuz hanımefendi ödeme yapmadığı için sorum şu ki ona faturayı yollayacak mıyız? | Open Subtitles | ما يقلقني , أيها السادة , بأنه لم يسبق لأي زبون بأن اشترى بهذه الكثرة و وبمثل هذا التباهي وأيضاً , حسناً , بما أن السيدة طلبت وضعها على حسابها |
Senin için çok şey ifade ediyor, değil mi? | Open Subtitles | هو بهذه الكثرة يعني لك ؟ |
Senin için çok şey ifade ediyor, değil mi? | Open Subtitles | هو بهذه الكثرة يعني لك ؟ إن (ويليام) عالمي |
Hiç bu kadar çok üzgün yüz görmemiştim. | Open Subtitles | لم أر وجوه حزينة بهذه الكثرة من قبل |
Kadınların bu kadar çok kılı olmaz. | Open Subtitles | ليس لدى النساء شعر، أو ليس بهذه الكثرة. |
- bu kadar fazla değil. | Open Subtitles | ليس بهذه الكثرة |