Bizim Tanrımız değil, ama Bu ülkenin insanları kendi tanrıları olarak inanıyor. | Open Subtitles | هذا ليس ربّنا، بل ربّهم ربّهم الذي يؤمنون به في هذا البلد |
Ama Bu ofise güvenebileceğim birisi gelene kadar beklemeyi tercih ederim. | Open Subtitles | لكنني أفضل الإنتظار حتى يأتي شخص أثق به في هذا المكتب |
Biz de Bu projeyi yaptık, ve projenin olgularından birisi Bu. | TED | وما قمنا به في هذا المشروع هذه واحدة من التوضيحات المتعلقة بالمشروع |
Bu projeyi nasıl yaptığımızı gösteren kısa bir video. | TED | وهذا ملف فيديو قصير يوضح الذي قمنا به في هذا المشروع |
Köprü işimiz Bu sırada yapacağımız işimiz olacak. Köprü işimiz, geleceği görmeye çalışırken yapacağımız iş olacak. | TED | شيء نقوم به في هذا الوقت؛ شيء نفعله أثناء محاوتنا لمعرفة الخطوة القادمة، |
Bu saatte çağırınca çok kızmıştır. | Open Subtitles | إذا اتصلنا به في هذا الوقت، من المحتمل بأن ذلك سيجعله مجنون |
Sana Bu şovla ne yapmak istediğimiz hakkında birkaç şey var söylemek istiyorum. | Open Subtitles | أريد أن، أقول لك بضعة أشياء حول ما نحاول القيام به في هذا العرض. |
Bu tekneyi aramaya karar verirsem ve eğer inciler sizin kamaranızdan çıkarsa bunun hesabını nasıl vereceksiniz? | Open Subtitles | لن تساوي قوة مع البحث الذي أقوم به في هذا القارب على وجه الخصوص , مقصورتك , لتلك اللؤلؤة |
Bu görevin bana kazandırdığı ayrıcalıklardan biri de, bazı konulara, uygun gördüğüm şekilde karar verebilmemdir. | Open Subtitles | إحدى ما أتمتع به في هذا المكتب لدي السلطة في تولي المسائل بطريقتي كما أراها مناسبة |
Artık Bu cinayet soruşturmasında zanlısınız. | Open Subtitles | أنت الآن رسميا مشتبه به في هذا التحقيق حول جريمة قتل. |
Şu anda nasıl bir durumda olduğunu biliyorum, Bu yüzden bunu atlatmanı bekleyeceğim. | Open Subtitles | لأنا أعلم بما تمر به في هذا الوقت لذا سأنسى هذا الكلام الذي قلته |
Onunla görüşmeni engelleyemem ama Bu evde artık hoş karşılanmayacak, anladın mı? | Open Subtitles | .. وليست لدي الرغبة في رؤيته ولكنه غير مرحب به في هذا المنزل, هل فهمتيني؟ |
Kardeşim, Bu ülke için hala ihtiyacı olan şeyleri karşılamakta daha iyi bir liderlik yapar. | Open Subtitles | أخي قد يكون القائد المناسب لها أكثر من مناسب لما ينبغي أن يقوم به في هذا البلد |
Öyle yapıyordum zaten. Yani, aklıma her tür şifre çözücüyü Bu şey üstünde denedim. | Open Subtitles | لقد أجريتُ كل أنواع المسح التفكيكي الذي يُمْكِنُني أَنْ أُفكّرَ به في هذا الشيء |
Ve Bu harika manzarada, yeni bir bebek, kocaman açılmış kollar ve kalplerle karşılanacaktır. | Open Subtitles | وأيّ طفلٍ جديد سيرحّب به في هذا المشهد السعيد,بأذرعٍ وقلوبٍ مفتوحة |
Bu dünyada güvendiğim tek şey arabalar! | Open Subtitles | الشئ الوحيد الذي أثق به في هذا العالم هو السيارات |
Bu lanet yerde güvenebileceğim bir tek Bu bebek var. | Open Subtitles | هذه الصغيره هي الشيء الوحيد الذي أستطيع أن أستمتع به في هذا المكان الملعون |
Bu durumdayken mantıklı olan tek şey, bunu götüne sokmak. | Open Subtitles | الشيئ المنطقيّ الوحيد للقيام به في هذا الموقف أن تضع هذه عميقاً في مؤخرتك. |
Şu soruya cevap ver bakalım göz korkutacak olan sen değilsen Bu takımdaki görevin ne senin? | Open Subtitles | .. حسنا ، حل لي هذا اللغز ان لم تكن انت الذي قام بالتهديد عندئذ ماهو تماما الدور الذي تقوم به في هذا الفريق ؟ |
- Bu evde önemsediğin tek şey oydu! - Bir kütüphaneci eve geliyor. | Open Subtitles | إنهم الشيء الوحيد الذي اهتم به في هذا المنزل- أمينة المكتبه قادمه - |