Ama annemim bilmediği bir şey vardı: hayatımı son derece sıkıcı buluyordum ve yapmak istediğim en son şey kendim hakkında yazmaktı. | TED | والذي لم تكن تعلمه هو اعتقادي أن حياتي كانت شديدة الملل, وأن آخر ماكنت أريد القيام به كان أن أكتب عن نفسي. |
"İçeride ise, insanı dehşete düşüren ölümcül bir düzen kuruluydu." | Open Subtitles | الإسلوب الذي عملوا به كان بشعاً كان شيء مروّع للرؤية |
Kadının onlardan bir adamı var. Eve o adamın anahtarıyla girdim. | Open Subtitles | هناك رجل ما بجانب زوجته المفتاح الذي دخلت به كان يخصه |
Kutsamak zorunda olduğum vücudu, aynı yaşlı bir adamın vücudu gibiydi. | Open Subtitles | الجسم، الذي أنعم الله علينا به كان يبدو كجسد رجل عجوز |
Benim yaptığım bir kazaydı, ve... evet... bu aklımdan çıkmıyor. | Open Subtitles | ما قمت به كان حادثة ونعم ، أنا مطاردة بسببه |
Bunu pek göstermiyor ama şu an yaşadığı zor bir şey. | Open Subtitles | أنه شخص يكتم مشاعره ولكن ما مر به كان صعب للغاية. |
Çünkü her ne hissediyorsan tüm uçağı sallayacak kadar güçlü bir şey. | Open Subtitles | بسبب أن الذي كنتِ تحلمين به كان قويا كفاية ليهز كامل الطائرة. |
İlk hissettiğim şey restoran dışındaki bir tartışmanın kontrolden çıkışıydı. | Open Subtitles | أوّل ماشعرت به كان شجارًا خارج المطعم خرج عن السيطرة |
Sevdiğim bir kocam beni heyecanlandıran bir işim vardı ve hayalini kurduğum her şey avucumun içindeyken bu oldu. | Open Subtitles | كان لدي زوج أحببته عمل تحداني و غمرني بالسعادة و بينما كل شيء حلمت به كان في راحة يدي |
Bu nedenle, bir ürün yaratmak yerine, yapacağım şeyin bu projeyi bir sürü eş geliştiriciye açmak olduğuna karar verdim. | TED | لهذا قررت ذلك، بدلا عن تهيئة منتج، ما كنت أنوي القيام به كان فتح هذا إلى مجموعة كاملة من المطورين المتعاونين. |
Ve ilk anlamaya başladığım şey bunun gerçekten de üstün bir tasarım parçası olduğuydu. | TED | وما بدأت به كان فهم هذه على أنها حقًا قطعة مميزة في التصميم. |
Büyük ihtimalle, hakkında düşündüğünüz zor seçim büyük bir şeydi, mühim bir şeydi, sizin için önemli olan bir şeydi. | TED | المحتمل هو أن الخيار الصعب الذي فكرت به كان شيئًا كبيرًا، شيئًا هامًا جدًا، شيئًا مهمًا بالنسبة إليك. |
Doktor önce elini sıkmayı reddetti sonra da transeksüel olduğunu duyunca tüm istediği ona bir HIV testi uygulamak ve randevuyu sonlandırmaktı. | TED | أولًا: لم يصافح يديها، وثانيًا: عندما سمع أنها متحولة جنسيًا، كل ما أهتم به كان الحصول على اختبار فيروس الايدز وإنهاء الموعد. |
İlk test ürünümüzü Alessi ile ürettik ki, bir kahve ve çay setiydi. | TED | لذا ، فإن أول نوع منتج اختباري قمنا به كان مع أليسي، وكان لطقم قهوة وشاي. |
bir gün telefonda bana, parkta dua eden bir Müslüman gördüğünü ve tüm yapmak istediğinin onu yüzünden tekmelemek olduğunu söyledi. | TED | وذات يوم على الهاتف، قال لي بأنه رأى رجلًا مسلمًا في الحديقة يصلي، وكل ما أراد القيام به كان ركله في وجهه. |
Ebe, bebeğin başını görebildiğini söyledi. benim hissettiğimse sadece bir ateş çemberiydi. | TED | القابلة قالت أنها تستطيع رؤية رأس الطفل، ولكن كل ما استطعت الشعور به كان حلقة من النار. |
Hasar büyüktü ancak daha fazla savaş malzemesi üretimi için gerekli olan ekonomik güçte hafif çapta bir yavaşlama meydana gelmişti. | Open Subtitles | الدمار الذى حاق به كان شاملاً لكنه أحتفظ بنسبه محسوبه على أقتصاد الأنتاج الحربى |