Portland vatandaşlarını polisin elinden geleni yaptığına dair temin ederim. | Open Subtitles | أودّ تطمين مواطني بورتلاند أن الشرطة تقوم بكل ما بوسعها |
Bir ilkokul öğretmeni olarak annem, iyi okuma becerilerine sahip olduğumdan emin olmak için elinden geleni yaptı. | TED | كمعلمة في المدرسة الابتدائية، فعلت أمي ما بوسعها لتتأكد أن لدي مهارات جيّدة في القراءة. |
Örneğin bir deprem, petrol gibi önemli bir ürünü üretmesi gereken altyapıyı yok edebilir. | TED | على سبيل المثال، هزة أرضية، بوسعها تدمير البنية التحتية اللازمة لإنتاج سلع رئيسية مثل النفط. |
Yurt içi talepler de büyük bir etki yapabilir. | Open Subtitles | المطالبات الداخلية بوسعها إحداث تأثير أساسي |
Anne hareket etmeye devam ettiği sürece güvende olacaklar ve o da acele etmek için elinden gelenin en iyisini yapıyor. | Open Subtitles | لقد أتت من أجل عجلها. إذا ما استمرت الأم بحركاتها حول صغيرها سوف يبقى في أمان، وهي تفعل ما بوسعها لتحثه علي الإسراع. |
İçine öfke dolunca bir şeyleri alaşağı edebileceğini gördüm. | Open Subtitles | ورأيت ماذا بوسعها أن تُدمر عندما تغضب |
Beni, hala sevdiğine ikna etmek için elinden geleni yaptı. | Open Subtitles | لقد فعلت كل ما بوسعها لتقنعنى انها مازالت تقع فى حبى |
Görüyorsunuz, memeliler bitkiler için ellerinden geleni yapıyor. | Open Subtitles | إننا بضعة ثدييات تفعل ما بوسعها من أجل نباتات العالم |
Okyanus, akıntılarda ilerleyen yiyecek ve üreyecekleri güvenli bir yer ararken düşmanlarından kaçınmak için ellerinden geleni yapan bu göçebelerle doludur. | Open Subtitles | إن المحيط مليء بمثل هذه الكائنات العجيبة، تركب التيارات وتفعل ما بوسعها لتتجنب أعدائها أثناء بحثها عن رزقها |
Beyefendi, lütfen böyle yapmayın. O, elinden geleni yapıyor. | Open Subtitles | سيدي، أرجوك لا تجعلها تفعل لك إنها تفعل ما بوسعها |
kendisiyle birlikte herkesi aşağı çekmek için elinden geleni yapacaktır. | Open Subtitles | أنها ستفعل كا ما بوسعها لتهدم المعبد على كل من تستطيع |
Motion Picture'ın, Amerika'ya uymayan sapkın etkilerden kurtulmak için elinden geleni yaptığına inanıyor musunuz? | Open Subtitles | هل تظن أن شركة الأفلام تبذل كل ما في بوسعها لتخلص نفسها من تأثيرات الأمريكية التخريبية؟ |
Yüze yakın hedefi eş zamanlı olarak izlerken en az bir düzinesine ateş edebilir. | Open Subtitles | بوسعها اقتفاء 100 هدف بالتزامن مع اشتباكها مع دزينة على الأقلّ |
O kadar yoğun ki kilometlerce yakınındaki her şeyi yok edebilir. | Open Subtitles | إنها قوية جدًا لدرجة أن بوسعها محو أي شيء في نطاق أميال. |
Ve insan/ bitki dinamiği değiştirilir, çünkü yalnız bir ev bitkisi aynı anda binlerce insana ihtiyaçlarını ifade edebilir. | TED | وهذا في الواقع يغير من ديناميكية تواصل الإنسان والنبات، بإعتبار أن نبتة الزينة الوحيدة بوسعها التعبير عن مكنوناتها لآلاف البشر في آن واحد. |
O kıza biraz şans verirsen belki aynısını senin için de yapabilir. | Open Subtitles | لذا فأعط لتلك الصبية فرصة ضئيلة فلربما بوسعها ان تفعل نفس الشيء لك |
Demek istediğim elinden gelenin en iyisini yaptı , her zaman beni kanatlarının altına aldı. | Open Subtitles | أعني ، أنها فعلت ما بوسعها وضمتني دائماً تحت جناحها |
- Hiç duymadım. Bu ağacın bir şekilde hareket edebileceğini mi düşünüyorsun? | Open Subtitles | هل تُلمحين أن هذه الشجرة بوسعها الحركة؟ |