| Evet, beni apaçık Evan'a geri döndüğümü görmenden dolayı. | Open Subtitles | نعم، ترى كما كَم كنت تستخدمَني بوضوح تام لتعدلني عن العَودة لـ إيفان. |
| Çift oldukları apaçık belli olduğu halde ayrı görünmeye çalışan ikiliye bak. | Open Subtitles | انظر لهذين، يتظاهران بكونهما مفترقين بينما هما بوضوح تام زوج. |
| Ama önce, merhamet o gücünden ödün verir ki ancak bu şekilde açıkça acı çekmenin tabiatını görebilsin. | TED | بداية التعاطف مكون من القدرة على أن ترى بوضوح تام طبيعة المعاناة من حولك |
| Sayın hakim, müvekkili söylediklerinin sadece kendi görüşleri olduğunu karalama suçundan yırtmak için olduğunu açıkça belirtiyor. | Open Subtitles | حضرة القاضي ، موكلّه يُعلنُ بوضوح تام تشدّقاته هي مجرّد آرائه للغرضِ الوحيد وهو تجنّب قانون تشهيرِ |
| Yirmi senedir insanlardan daha yüksek sesle konuşmalarını rica ediyorum, ...fakat nedense sizi çok net işitiyorum. | Open Subtitles | لمدة 20 عاماً، أطلب من الناس أن يرفعوا صوتهم، ولكن لسبب غريب، أستطيع سماعك بوضوح تام. |
| - Her şeyi çok net görebiliyorsun. | Open Subtitles | ـ ترى كل شيء بوضوح تام ـ لا أكذب على نفسي |
| Yavaşlatıcıyı bıraktığından beri geleceği daha net görebiliyor musun? | Open Subtitles | هل تري المستقبل بوضوح تام منذ أن توقفتي عن أخذ العقار |
| Bu da demek oluyor ki bu şapşal şeyi aradan çıkarırsak okyanus şehrini daha net görebilirsiniz. | Open Subtitles | مما يعني أننا لو استطعنا إبعاد هذا الغبي عن الطريق سيمكنكم رؤية المحيط بوضوح تام |
| Neyse seni gayet iyi duydum, baba. Asla değişmeyeceğim. | Open Subtitles | أسمعك بوضوح تام يا أبي، أنا لن أتغيّر أبدًا |
| Seni görmüyorum büyücü ama refakatçini gayet iyi görüyorum. | Open Subtitles | أنا لا أراكَ أيها الساحر، ولكنيِ أري صديقكَ بوضوح تام. |
| Bunu apaçık görüyorum. | Open Subtitles | أرى ذلك بوضوح تام |
| * apaçık ortada * | Open Subtitles | * أرى كل شيء بوضوح تام * |
| Ve şu günlerde korkutucu ve kafa karıştırıcı olan bir dönemde, bize ne yapıp yapamayacağımızı açıkça söyleyen uzmanların ebeveynvari otoritesi sayesinde kendimizi daha güvende hissediyoruz. | TED | و في زمن يكون أحيانا مخيف في هذه الأيام أو مربك، نشعر بالاطمئنان للسلطة التي تشبه تقريبا سلطة الوالدين التي يتمتع بها الخبراء الذين يخبروننا بوضوح تام بالذي نستطيع و الذي لا نستطيع فعله. |
| Tüm bu olanlar, şeyleri daha açıkça görmemi sağladı. | Open Subtitles | كل هذا جلعني ارى الامور بوضوح تام. |
| çok net hatırlıyorum. | Open Subtitles | أتذكر بوضوح تام انه فرك كتفه الأيمن. |
| Oradan her şeyi çok net gördüğümü hissettim insanların nasıl büyüdüğünü ve sonra küçüldüğünü... ..veya yollarını şaşırdıklarını; sonra da bir akıntı gibi nasıl yön değiştirdiklerini. | Open Subtitles | شعرت وكأني سأستطيع الرؤية بوضوح تام من ذاك المرتفَع. طريقة تضخم وضُعف حشدًا من الناس، يتدفقون من مسار ثم يغيرون الإتجاه, كالمد والجزر. |
| Birden gözlerim açıldı... artık her şeyi daha net görebiliyorum. | Open Subtitles | فُتحت عياناي فجأة... واصبحت ارى كل شيء بوضوح تام. |
| Dediğim gibi tehdidini gayet iyi anladım. | Open Subtitles | كما قلتُ، فهمت تهديدك بوضوح تام. |
| gayet iyi görebiliyoruz. | Open Subtitles | ويمكننا أن نرى بوضوح تام. |