Cinayet kurbanının arkadaşlarına sorulan, bir seri sorudan oluşan, devrimci bir teknikle. | Open Subtitles | تقنية جذريّة تتألف من طرح سلسلة من الأسئلة لأصدقاء ضحيّة جريمة القتل |
Saygın bilgisayar bilimleri profesyonellerinden oluşan kar amacı gütmeyen bir organizasyon. | Open Subtitles | وهي منظمة غير ربحية تتألف من المهنيين البارزين في علوم الكبيوتر |
Esas tempoyu pekiştiren ve doğruluğu yükselten ek bir ritmik bileşenden oluşan bir dış katmanı da, sonrasında ekleyebiliriz. | TED | يمكننا حينها إضافة طبقة خارجية، تتألف من مكون إيقاعي إضافي، لتعزيز النغمة الرئيسية و زيادة الدقة. |
Çoğu sınav, sizi ezmek için tasarlanmış zihinsel ve fiziksel görevlerden oluşur. | Open Subtitles | معظم التعهدات تتألف من الكراهية المطلقة و التخلف العقلي اللتي صممت لتكسركم |
Fakat Kiribati üç ada topluluğundan oluşuyor: batıdaki Gilbert Grubu, ortadaki Phoenix Adaları ve doğudaki Line Adaları. | TED | تتألف كيريباتي من 3 مجموعات من الجزر: مجموعة جيلبرت في الغرب، ولدينا جزر فينيكس في الوسط، وجزر الخط في الشرق. |
Elektromanyetik radyasyon, uzay boyunca salınan karşılıklı etkileşen elektriksel ve manyetik dalgalardan oluşan saf enerjidir. | TED | الإشعاع الكهرمومغناطيسي هو طاقة نقيّة تتألف من تفاعل الموجات الكهربائية والموجات المغناطيسية المتذبذبة عبر الفضاء. |
Çalıştığım dükkanda ya da işleri öğrendiğim dükkanda, üstat, usta, kalfa ve çıraktan oluşan bir hiyerarşi vardı. Ben çırak olarak çalıştım. | TED | في المحل حيث درست أو تعلمت، كان هناك رتب وظيفية تتألف من الخبير، والبارع، والعامل المدرب، والتلميذ وأنا عملت كتلميذة |
Eşit sayıda Asgard ve Goa'uld temsilcilerden oluşan bir soruşturma komisyonu toplamalıyız. | Open Subtitles | ونحن نحتاج لتجميع لجنة للتحقيق تتألف من عدد متساوي من ممثلين الأسغارد والجواؤلد |
Kalsiyum ve karbondan oluşan kabukları milyonlarca yıldan fazla sürede kireçtaşına dönüştükleri denizin dibinde birikiyordu. | Open Subtitles | تتألف أصدافهم من الكالسيوم والكربون. تتراكم على قاع البحر لملايين السنوات. ثم تتشكّل لحجر جيري. |
Belli başlı kaliteli şaraplardan oluşan iyi bir koleksiyonun varsa değeri rahatlıkla milyonları bulabilir. | Open Subtitles | إذا كان لديك مجموعة قوية تتألف من مجموعة معينة، فان بسهول تسوى قيمتها الملايين |
Hayatında ilk defa, etrafı Los Angeles'ın en genç elitlerinden oluşan bir grup hayranla çevrilmişti. | Open Subtitles | محاط لأوّل مرة في حياته بمجموعة من المعجبين والتي تتألف من مجموعة شبّان يافعين |
Öncelikle, saf çelikten oluşan ve güç ve güveni temsil eden süslü iki bıçak. | Open Subtitles | أولا، سكينين تتألف من غرامة الصلب مع تصميم المزخرفة كرمز للقوة، رمزا للثقة. |
Genç, küçük koloniler gibi-- ...yaklaşık iki bin karıncadan oluşan iki yaşındaki koloniler çok fazla değişkendir. | TED | في حين أن المستعمرات ، الشابة الصغيرة -- المستعمرة-ذات العامين- التي تتألف من 2,000 نملة---هي أكثر تغيراً. |
Balarıları, koloninin bir organizma olduğu, ve 40 bin ilâ 50 bin arasında bireysel arı organizmasından oluşan bir süper-organizma olarak düşünülebilir. | TED | يمكن اعتبار نحل العسل كمنظمة رئيسية، بحيث تكون المستعمرة هي المنظمة التي تتألف من 40.000 إلى 50.000 نحلة كمنظمات فردية. |
Burada gördüğünüz her şey, her biri milyarlarca yıldızdan oluşan bir galaksidir. | TED | كل ما تراه هنا هو المجرة، التي تتألف من مليارت النجوم لكل منها . |
Arkdaşlar, arkadaşlar. MS: Tamamen farklı görüşteki insanlardan oluşan grupların çoğunun ortak bir karara vardığını gördük. | TED | أيها الناس، أيها الناس، ماريو: وقد وجدنا أن العديد من المجموعات توصلت إلى توافق في الرأي حتى عندما كانت تتألف من أشخاص يختلفون تمامًا في الرأي. |
On kadar atomdan oluşan topaz gibi görece karmaşık bir mineral kafesi bile sadece benzer atomik yapıyı defalarca yineler. | Open Subtitles | وحتى الشبكات المعدنية المعقدة نسبياً مثل التوباز تتألف من ما يقارب العشرة ذرات وليس بإمكانها إلا أن تكرر نفس التركيب الذري |
Ayrıca bakır ve çinko alaşımından oluşan kalıntılar da buldum, çinko! | Open Subtitles | كما أنني وجدت بقايا سبيكة في الجرح التي تتألف من النحاس والزنك - النحاس الأصفر |
Şey, klasik yaklaşım müdahaleye başvurmaktan oluşur ki bu özgün hedefteki kesik elyaf büyümesini teşvik eder. | TED | حسناً, المقاربة التقليدية تتألف من تطبيق إجراء تداخلي يقوم بتحريض نمو الألياف المقطوعة باتجاه الهدف الأصلي |
Kusursuz bir pırlanta sadece ışıktan oluşur. | Open Subtitles | لأن الماسّة المثالية يجب أن تتألف ببساطة من الضوء. |
Ki oda Eastern havayollarından oluşuyor, veacılmamısbi kaçLes Mis değiştokuşkartı . | Open Subtitles | التي تتألف من حصتين في أسهم الخطوط الجويّة الشرقيّة ورزمة مغلقة من بطاقات مسرحية البؤساء |
İlk cümle 7 kelimeden oluşuyor. 7 rehinemiz var. | Open Subtitles | الجملة الأولى تتألف من سبع كلمات مما يعني أنّ لدينا سبع رهائن |