Toplam işgücü darlığından oluşan küresel bir işgücü krizi ile karşı karşıyayız. Buna ek olarak büyük bir beceri - iş uyumsuzluğu, artı büyük bir kültürel zorluk. | TED | سنواجه أزمة عمالة عالمية تتكون من عجز عام باليد العاملة بالإضافة لعجز كبير بالمهارات، ولتحدي ثقافي كبير. |
Yani bütün cansız maddeler de, trilyonlarca atomdan oluşan. | TED | كل مادة غير حية، تتكون من تريليونات الذرات. |
yaklaşık 100 enstrümandan oluşan ve herkesin doğal yeteneklerini kullanarak çalabileceği bir çalgı topluluğu. | TED | هي أوركسترا كاملة تتكون من 100 أداة كلها مصممة لأي شخص باستخدام مهارات طبيعية |
İyi bir kayıt kazıcılığı üç aşamalı sabit bir döngüden oluşur. | TED | إن عمل المُنَـقِّـبِ الجيد هو حلقة متصلة تتكون من ثلاث مراحل. |
Yiyeceklerinin yüzde doksanı garip bir organizmanın süslü kuru demetlerinden oluşur. | Open Subtitles | تسعين بالمائة من غذائها تتكون من البقايا الجافه من الكائنات الحيه. |
16 tane eş merkezli katmandan oluşuyor. Herbirinde 92 tane küre var. | TED | وهي تتكون من 16 صدفة متحدة المركز. كل واحدة منها تتكون من 92 كرة. |
Vesalius doğru olarak insanlarda çeneyi oluşturan tek bir kemik olduğunu gördü. | Open Subtitles | اتضح لفيزاليوس إن الفك تتكون من عظمة واحدة |
Bu küçük çıkıntı bize, kalıntısı yalnızca iki fotondan yani iki ışık biriminden oluşan beklenmedik sayıda çok çarpışmaya tanık olduğumuzu gösteriyordu, | TED | تعبر هذه الجزيئة الصغيرة أننا نرى عدد كبير غير متوقع من التصادمات والتي تتكون من حطام فوتونين اثنين جزيئتين من الضوء . |
Dubai'de bu yıl, ilk olarak kadınlardan oluşan stand-up gösterileri oluşturuldu. | TED | ففي دبي هذا العام ، شاهدنا أول فرقة كوميدية تتكون من النساء، |
Yapraklardan oluşan çiçeğimsi yapısını kesip atar ve kalan kısmı yalıtır. | Open Subtitles | انها تتكون من السليلوز والعصارة الهضمية للثدييات لا تستطيع ان تتعامل معة |
Bir zamanlar üç küçük kurbağadan oluşan bir aile varmış. | Open Subtitles | فى يوم من الايام, كان هناك عائلة تتكون من ثلاثة ضفادع |
Suyu ve elektriği olan, evlerden ve yatakhanelerden oluşan tüm bir topluluğa yetecek kadar büyük bir yer. | Open Subtitles | تتكون من منازل و حجرات نوم بها مياه و طاقة كبيرة بحيث تكفي مجتمع كامل |
Bu, evlerden ve yatakhanelerden oluşan bir yerin elektrik ve veri kablolarını gösteren bir harita. | Open Subtitles | هذه خريطة ترينا التخطيط الكهربي و البيانات تتكون من منازل و حجرات نوم |
Bu videonun her bir karesi mesela, yüz binlerce pikselden oluşur. | TED | كل لقطة من هذا الفيديو، على سبيل المثال، تتكون من مئات الآلاف من وحدات البكسل. |
Her şirket, hatta her ülke bir strateji geliştirmek ve bu konuda harekete geçmek zorunda. Böyle bir strateji 4 bölümden oluşur: | TED | تحتاج كل شركة، ولكن أيضا كل دولة، لاستراتيجية بشرية، وللبدء في العمل عليها فورا، وهذه الاستراتيجية تتكون من 4 أجزاء. |
Bu yüzden bakteriyel iletişim bir etki, bir tepki, bir molekül üretimi ve bunun karşılığından oluşur. | TED | لذا فإن محادثات البكتريا تتكون من المبادرة والتفاعل، إنتاج الجزيئات والإستجابة لها |
Burada bulunan herkesin bu olaya tanık olması önemli Musevi düğün töreni iki bölümden oluşur. | Open Subtitles | من المهم على الجميع هنا ان يكونوا شهداء لهذه اللحظه لأن مناسبة الزواج اليهودي تتكون من جزأين |
Her sihir numarası üç bölümden, veya üç perdeden oluşur. | Open Subtitles | كل خدعة سحرية تتكون من ثلاث أجزاء أو فصول |
Her sihir numarası üç bölümden, veya üç perdeden oluşur. | Open Subtitles | كل خدعة سحرية تتكون من ثلاث أجزاء أو فصول |
- Bazı değersiz maden cevherlerinden oluşuyor başka bir deyişle, uzayda gezinen koca bir kaya parçası. | Open Subtitles | تتكون من خامات متعددة غير ملحوظة بالأخص صخرة كبيرة في الفضاء |
Tipik bir nebuladan daha yoğun bir gaz grubundan oluşuyor gibi. | Open Subtitles | لكن على الأرجح تتكون من مجموعة أكثر كثافة من غازات مثل سديم نموذجية |
Bu bulutsuyu oluşturan kozmik toz kristallerden, şekilsiz maddeler ve molekül zincirlerinden oluşur. | Open Subtitles | وغبار نجوم هذا السديم تتكون من بلورات، المواد غير المتبلورة والسلاسل الجزيئية |