Ancak bir duygudan daha fazlasıdır, stres bütün vücudunuzda dolaşan, fiziksel bir tepkidir. | TED | هو ليس مجرد شعور فحسب، إن التوتر عبارةٌ عن استجابة جسدية متواصلة تجوب جسمك بالكامل. |
Ne hakkında konuşmak istiyorsunuz? Şu etrafta deliler gibi dolaşan polis arabalarının ne işle uğraştıklarını biliyor musunuz? | Open Subtitles | هل تعرف ان كل هذه السيارات للشرطة تجوب كل مكان |
Ve de dünyada dolaşan tüm şeytani ruhları! | Open Subtitles | عليك على جميع الأرواح الشريرة التي تجوب هذا العالم لتدمير أرواحه الطاهرة |
Olduğun yerde güvendesin. Gece boyunca o bölgede devriye gezen polislerimiz var. | Open Subtitles | أنت آمنة حيث أنتِ لدينا دورية تجوب تلك المنطقة طوال الليل |
Dünyayı gezip duruyor, nerede patlama olursa, oranın fotoğrafını çekiyor. | Open Subtitles | إنها مصورة إخبارية , تجوب الدنيا لتلتقط الصور المثيرة |
Bir doğru daha ayakkabısını giymeden bir yalanın dünyanın yarısını dolaştığını biliyorum. | Open Subtitles | أَعْرف أن الكذبه تستطيع أن تجوب نصف العالم بينما تكون الحقيقة تنتعل حذائها |
Eve dönerken çok oyalanma çünkü Albion dolup taşar canavarlarla. | Open Subtitles | "لمّا تحين العودة للبيت، فلا تغيب، إذ أنّ الوحوش تجوب (ألبيون)" |
İblis'i ve Dünya'da sinsice gezinen her kötü ruhu! | Open Subtitles | و كذلك كل الأرواح الشريرة التى تجوب الأرض |
Seni vurmasına rağmen buradasın. Sapasağlamsın. Ormanda geziyorun. | Open Subtitles | أطلق النار عليك، ومع ذلك ها أنت ذا بأتمّ عافية، تجوب الغابة |
Limbik sisteminde dolaşan kimyasal mesajlarla aklın karışıyorken, en çok sevdiğin insanın kim olduğunu nereden bilebilirsin ki? | Open Subtitles | حسناً، كيف لك أن تعرف من تحبه أكثر؟ عندما تكون محتاراً بالرسائل الكيميائية تجوب أعضائك |
Galaksiyi dolaşan başı boş gezegenler hakkında konuştum. | Open Subtitles | تحدّثتُ عن النجوم الشاردة التي تجوب المجرّة |
Sokağı amaçsızca dolaşan 5 yaşındaki bir çocuk değil. | Open Subtitles | إنّها في السادسة عشر. ليس و كأنّها طفلة في الخامسة تجوب الشوارع وحدها. |
Tüm dünyayı dolaşan müzik yapmayı seviyorum. | Open Subtitles | أحب عمل الموسيقى التى تجوب أنحاء العالم. |
Bu füzyon, yüzeye ulaşmadan önce 10 milyon yıl boyunca Güneş'in içinde dolaşan bir enerji patlaması yaratır. | Open Subtitles | وهذا الإندماج يبعث دفعة من الطاقة والتي من الممكن أن تجوب الشمس لـ 10 مليون سنة قبل أن تشق طريقها الى السطح |
Benim dünyam vahşiydi. Tapınaklarda duaya zorlanmalar, şehirlerin büyüklükleri, caddelerde gezen infaz komandoları. | Open Subtitles | كان عالمي متوحشاً ، والعبادة فيه بالإكراه في معابد شديدة الضخامة ، وفرق الإعدام تجوب الطرقات |
Ya okulumuzda gezen bir tür intikamcı biriyse? | Open Subtitles | أيّ نوع من الحقد يجعلها تجوب المدرسة و هي مرتدية القناع؟ - هل ستسمرّ حقًا ... |
Öylece etrafta gezip şehri altüst edemezsin. Bunun kimseye yararı yok. | Open Subtitles | لا يُمكن أن تجوب أنحاء المدينة, وتقتل كل من فيها,هذا لن يفيد أي أحد. |
Annem kimseye tek kelime etmeden Güney Fransa'da gezip tozuyor. | Open Subtitles | أمي تجوب جنوب (فرنسا) ولم تراسل أياً منا |
Yeni gücün içimde dolaştığını hissetmeye başlamıştım. | Open Subtitles | لقد كنت أشعر بتلك القوة تجوب خلالي |
Ayakucunda etrafta dolaştığını işittim. | Open Subtitles | سمعتنا تجوب بالأنحاء |
Eve dönerken çok oyalanma çünkü Albion dolup taşar canavarlarla. | Open Subtitles | "لمّا تحين العودة للبيت، فلا تغيب، إذ أنّ الوحوش تجوب (ألبيون)" |
Yeryüzünde gezinen şeytanların en kötülerini tutmayı önceden gördü. | Open Subtitles | لقد تنبأ باحتجاز أسوأ أنواع... الشياطين التي تجوب الأرض. |
Seni vurmasına rağmen buradasın. Sapasağlamsın. Ormanda geziyorun. | Open Subtitles | أطلق النار عليك، ومع ذلك ها أنت ذا بأتمّ عافية، تجوب الغابة |