Şaşırtıcı derecede ince; dünyanın boyutu ile bizi koruduğu evrene kıyasla çap olarak kıyaslandığında bir elma kabuğundan çok daha incedir. | TED | إنه بشكل مبهر رقيق، مقارنةً مع حجم الأرض والكون الذي يحيطنا، انها أرق بكثير من جلد تفاحة مقارنةً مع قطر الأرض. |
İddiaya göre yer çekimi, kafasına bir elma düştüğünde aklına gelmiş. | Open Subtitles | يفترض أن الفكرة لمعت بذهنه . عندما سقطت على رأسه تفاحة |
Bu tıpkı havaya attığınız bir elmanın gitgide hızlanarak yükselmesi gibi bir şey. | TED | وهذا مثل قذف تفاحة للأعلى وهي تذهب الى الاعلى اسرع فأسرع |
Her defasında anneannem Arapça bazı kelimeler mırıldanır daha sonra da kırmızı bir elmaya yok etmek istediği siğil sayısı kadar gül dikeni saplardı. | TED | وفي كل مرة, كانت جدتي تمتمم بكلمات عربية, وتأخذ تفاحة حمراء ثم تقوم بطعنها بعدد من أشواك الزهور يساوي عدد الثآليل التي تريد نزعها. |
Yıllar önce, sana, elmadan çürük kısmın çıkarıldığı gibi... beyinden parça alma olayı da verebilirlerdi. | Open Subtitles | وتشريح في فصوص المخ وكأنه قطعة تفاحة متعفنة |
Boynun yanar. Adem Elman ezilir. | Open Subtitles | ستكون المنطقة التي حول رقبتك بيضاء و ملتهبة و ستسحق عندك تفاحة آدم |
Buzdolabı en sevdiğiniz üç içeceği ve bir elma alabiliyor. | Open Subtitles | والثلاجة تستوعب حتى 3 حاويات من مشروبكم المفضل مع تفاحة |
Artı, böcek ilacı emdirilmemiş tek bir elma almak için, gidiş-dönüş 45 dakika araba kullanmaktan bıktım. | TED | بالإضافة إلى أني سئمت من القيادة لـ ٤٥ دقيقة فقط لأحصل على تفاحة لم تًملأ بالمبيدات. |
Bir manava gidip, bir elma almak istediğimde, sadece bir tane elmayı satın alamıyor oluşumu görene kadar birimleri gerçekten anlamamıştım. | TED | وكنت أرغب في شراء تفاحة، ولكن لم أستطع شراء تفاحة واحدة. |
Eğer bir elmanın bunu yaptığını görseniz, neden olduğunu bilmek istersiniz. | TED | الآن اذا رأيت تفاحة تفعل ذلك يتوجب عليك معرفة السبب |
Örneğin bu tarz bir bilgi bize elmanın kırmızı, yuvarlak ve parlak olduğunu söyler. | TED | على سبيل المثال، ذلك النوع من العلومات الذي يفيد بأن ثمة تفاحة حمراء اللون، ودائرية الشكل، ولامعة. |
Bisikleti ısırır, elmaya binersem, farkı anlarım. | Open Subtitles | إذا قضمت عجلة وركبت تفاحة عندها سأعلم الفرق |
Konu o değil. Sahte tereyağı, elmaya eşit değildir. | Open Subtitles | ذلك ليس المقصد, زبدة مزيّفة لا تساوي تفاحة. |
Bu piç kurusu elmadan esrar çekmeyi biliyor ama. | Open Subtitles | هذا المغفل يعرف كيف يدخن الحشيشة من تفاحة |
Elman var mı? | Open Subtitles | هل لديك تفاحة أو أي شيء؟ |
- Elma yer gibi mozzarella peyniri mi yiyor? | Open Subtitles | هل هى تأكل جبن الموزاريلا كأنها تفاحة ؟ |
Bu da ne oluyor? elmalı turta mı ne? | Open Subtitles | ماذا ، صعودا ونزولا ، مثل منحوتة تفاحة حامضة؟ |
Buraya ilk taşındığımda çıktığım kız mükemmeldi, süper öpüşüyordu ama Adem elmaları çok büyüktü. | Open Subtitles | عندما انتقلت لهذه المدينة، خرجت بضعة مرات مع هذه الفتاة. رائعة جداً، قبلتها ساخنة... لكن كانت لديها أكبر تفاحة آدم. |
Bu da "Apple" (Elma) diyebilecek daha yüksek bir seviyeye gider. | TED | هذا يذهب إلى مرحلة أعلى التى يمكن أن تقول "تفاحة." |
Kan şekerim düştü. elmamı yiyip hemen sana dönüyorum. | Open Subtitles | .مستوى سكر دمي منخفض سآكل تفاحة وأعود إليكي |
Belki şifreleyerek anlatsan mesela sen elmasın, o portakal falan. | Open Subtitles | ربما إن أخبرتني بصغية مشفرة مثلاً أنت تفاحة وهو برتقالة |
Yeşil elmalar, yeşil muzlar, bezelyeler yeşil mısır gevreği kutusu, biçilmiş çimen, küflenmiş ekmek. | Open Subtitles | تفاحة خضراء , موزة خضراء , بازلاء, تفاح مربع الرافعات قصاصات العشب , خبز معفن. |
Hiç bu kadar güzel bir elmayla armut görmemiştim. | Open Subtitles | لم أرى من قبل تفاحة و بهارة تبدو بهذا الجمال |
Tamamen masum Macintosh elmasını aldık, tüm elma hücrelerini ve DNA'yı yok ettik ve sonra insan hücresi yerleştirdik. Elma hücrelerini kaldırdığımızda kalan tek şey | TED | أخذنا تفاحة جهاز ماكنتوش خالية من العطب، وأزلنا كل خلايا التفاحة والحمض النووي ومن ثم زرعنا خلايا بشرية. |