Kuzeninin daha becerikli olacağı korkusu ile Daedalus onu öldürdü. | TED | قلقًا من أن يكون ابن أخيه حرفيًّا ماهرًا أكثر منه، قتله دايدالوس. |
Daedalus, ceza olarak Atina'dan sürgün edilince, Girit'e doğru yol aldı. | TED | وكعقابٍ له، نُفي دايدالوس من أثينا وشقّ طريقه لجزيرة كريت. |
Her yaratısında, Daedalus fânileri tanrılardan ayıran sınırları zorladı ve sonunda aşmayı da becerdi. | TED | ومع كل إبداع له، تحدى دايدالوس الحدود البشرية التي أبقت البشر منفصلين عن الآلهه، وفي النهاية قام بكسر تلك الحدود. |
Bu lanet altında iken, Daedalus'dan, boğayı kandırması için yardım istedi. | TED | وتحت تأثير هذا السحر، طلبت من دايدالوس مساعدتها لإغواء الثور. |
Daedalus ahşap çukurlu bir inek yaptı, o kadar gerçekçiydi ki boğa kandırıldı. | TED | بنى دايدالوس بقرة خشبية مجوفة وتشبه البقرة الحقيقية لخداع الثور |
Daedalus'un yaratısı içerisinde saklanan Pasiphaë, hamile kaldı ve yarı insan yarı boğa olan minotoru dünyaya getirdi. | TED | وتقبع باسيفاي داخل البقرة الخشبية التي صممها دايدالوس. فحملت وأنجبت مسخًا نصفه إنسان ونصفه ثور. |
Bu, doğal olarak kralı öfkelendirdi, ve kral doğaya karşı gelen, böyle korkunç bir sapkınlığa hizmet eden Daedalus'u suçladı. | TED | وهذا بالطبع أسخط الملك حيث لام دايدالوس على تمكينه من حدوث مثل هذا الانحراف الشنيع عن قانون الطبيعة. |
Daedalus yine yaratıcılığını korudu. | TED | لكن دايدالوس كان لا يزال مخترعًا عبقريًا. |
Kuleye tünen kuşların tüylerini ve mumlardaki balmumunu kullanarak Daedalus iki çift devasa kanat yaptı. | TED | مستخدمًا الريش الذي حط على البرج من السرب، والشمع من أعواد الشمع، صمّم دايدالوس زوجين من الأجنحة الضخمة. |
Daedalus, oğlunun vahim kaderini değiştirmekten aciz bir şekilde, göklere doğru yükselmesini, korku içinde izledi. | TED | كان دايدالوس يشاهد مفزوعًا، بينما إيكاروس يعلو أعلى وأعلى، وهو عاجز عن تغيير مصير ابنه الوخيم. |
Antik Yunan mitolojisinde, balmumu ve tüylerden oluşan kanatlarla Girit üzerinde uçan Daedalus oğlu İcarus, hem doğanın hem de insanoğlunun kanunlarına meydan okurdu. | TED | في أساطير اليونان القديمة، من خلال التحليق عاليًا فوق جزيت كريت بأجنحة مصنوعة من الشمع والريش، تحدى إيكاروس ابن دايدالوس قوانين البشر والطبيعة، |
İcarus doğmadan yıllar önce, babası Daedalus ana yurdu Atina'da, zeki bir yaratıcı, zanaatkâr ve heykeltıraş olarak saygı gören biriydi. | TED | فقبل أن يولد إيكاروس بسنين، كان أبوه دايدالوس ذي مكانة عالية لكونه مخترعًا عبقريًا وحرفيًا ماهرًا ونحاتًا في موطنه أثينا. |
Ceza olarak, Daedalus minotor için sarayın derinliklerinde, çıkışı olmayan bir labirent inşa etmeye zorlandı. | TED | وكعقاب له، أُجبر دايدالوس على عمل متاهة لا مفر منها أسفل القصر من أجل المسخ "المينوتور". |
Bittiğindeyse, Minos Daedalus'u ve tek oğlu İcarus'u, hayatlarının sonuna kadar kalacakları, adadaki en yüksek kulenin tepesine mahkûm etti. | TED | وعندما انتهى دايدالوس من المتاهة، وضع مينوس دايدالوس في السجن هو وابنه الوحيد إيكاروس، داخل قمة أطول برج على الجزيرة حيث يجب أن يمكثا فيه طوال حياتهم. |
Egosunu tatmin etmek için, Daedalus'un birçok kez ölümlülerin doğa kanunlarını hiçe saymanın sonuçlarını önemsememesi gibi, İcarus da kendi gururuna yenik düştü. | TED | ومثلما تجاهل دايدالوس مرات ومرات العواقب لتحديه قوانين الطبيعة عن البشر الفانين في سبيل خدمة غروره، إيكاروس إنجرف أيضًا بعيدًا بسبب عجرفته. |
- Sonra anlatacağım ama Daedalus burada mı? | Open Subtitles | ) أنا سأخبرك عنه في الدقيقة، لكن أولا، هل دايدالوس هنا لحد الآن؟ |
Daedalus'ta satıyor musun hala? | Open Subtitles | ألا تزال تبيع عند "دايدالوس"؟ |