Bunun sebebi tarihsel kayıtların büyük bir hızla dijital ortama geçiyor olması. | TED | والسبب في ذلك هو أن السجل التاريخي يتم تحويله رقمياً بسرعة كبيرة. |
Bunun nedeni günümüzde makineleri zeki hale getirmek için gerekli olan hesaplama ve veri seti ölçeğine ulaşmış olmamız. | TED | والسبب في ذلك هو أن اليوم، قد بلغنا مدى من الحوسبة ومجموعات البيانات الذي يعد ضروريًا لجعل الآلات ذكية |
Ama Bunun bedeli sadece bir ya da iki erkek satışı yapabilecek. | Open Subtitles | لكن ثمن عمل ذلك هو أن يقوم ذكر أو اثنين فقط بالبيع. |
Bunun nedeni pek çok insanın az çocuk sahibi olmak için önce zengin olmanız gerekli gibi bir söyleminin olması. | TED | السبب في ذلك هو أن العديد من الناس يقولون أنه عليك أن تصير غنياً أولاً قبل أن تحصل على عدد أقل من الأطفال. |
Bunun sebebi ise önemli olan tek şeyin direkt dış görünüş olmaması. | TED | وسبب ذلك هو أن المظاهر المباشرة ليست هي المهمة لوحدها. |
Bunun asıl sebebi bu karakterlerin aslında gerçek karakterler olmamaları. | TED | والسبب في ذلك هو أن هذه الطباع ليست في الحقيقة طباعا حقيقية |
Bunun gerçekleşebilmesi için tek yol senin gerçeği söylemen. | Open Subtitles | الطريقة الوحيدة التي تمكنك من ذلك هو أن تخبرها الحقيقة |
Bunun son bulabilmesi için Bu adamların | Open Subtitles | الطريقة الوحيدة لإنهاء ذلك هو أن يظن هؤلاء الرجال |
Bak, ben evlatlık almak istiyorum ve Bunun en hızlı yolu evlenmek. | Open Subtitles | نظرة، أريد لتبني طفل، وأسرع طريقة بالنسبة لي لفعل ذلك هو أن يتزوج. |
Bunun tek yolu ise büyüyü yapan cadıyı öldürmek. | Open Subtitles | والطريقة الوحيدة لفعل ذلك هو .أن تقتل الساحرة التي أطلقتها |
Senin yanında olmaları lazım, ve Bunun olması için de senin konuşman gerekir. | Open Subtitles | أنتي بحاجتهم في صفك والطريقة الوحيدة لحدوث ذلك هو أن تتحدثي |
Bunun anlamı şu: Laboratuvar test tüpünde bazı kimyasalları karıştırıyorum, sonra bu kimyasallar kendiliğinden birleşerek daha büyük yapılar oluşturuyorlar. | TED | ما يعنيه ذلك هو أن باستطاعتي مزج بعض المواد الكيميائية معاً في أنبوب اختبار في معملي، وستبدأ هذه المواد الكيميائية بالاتحاد بنفسها لتكوين بُنىً أكبر وأكبر. |
Bunun anlamı, malzemeler ürüne dönüştüğünde, ayrıca kullanıldıklarında ve miadları dolduğunda şunu düşünsek: Tekrar ne zaman kullanılabilir? | TED | ما يعنيه ذلك هو أن نفكر في المواد عندما تصبح منتجات وأيضًا عندما تصبح مستخدمة، وعند نهاية عمرها الاستخدامي: متى يمكن استخدامها مجددًا؟ |
Umuyorum ki bu odadaki hiç kimse Bunun su adında bir şeye hidrojen ve oksijen atomlarının tutunduğunu ve buna su dediğimiz anlamına geldiğini düşünmemiştir. | TED | أتمنى ألا يكون هناك شخص ما في هذه القاعة يفكر في أن يعنيه ذلك هو أن هناك شيء يسمى المياه وتتصل به جزيئات الهيدروجين والأكسجين وأن هذه هي المياه. |
Onu düz bir şekilde fırlatma olasılığı düşük olduğu için, herkesin beni izlediği de dikkate alınırsa, Bunun yerine size dün gece çektiğimiz bir video izleteceğiz. | TED | وبما أن احتمال أن تكون رميتي صحيحة هو احتمال ضعيف، خاصةً أن الجميع يراقبني، فما سنقوم بفعله بدلا ًعن ذلك هو أن نريكم مقطع فيديو صورناه مساء أمس. |
Ve Bunun sebebi üreme işi belli bir zümreye ait olmasından kaynaklanır | TED | والسبب في ذلك هو أن هناك تقسيم إنتاجي للعمل . |
Bunun sebebi ise Barry'nin içinde olup biten seyin gizemli bir sey olmasi. | Open Subtitles | انهم في حيرة، والسبب في ذلك هو أن ما يحدث داخل (باري) لُغز، |
Bunun nedeni onun görmesini sağlamak. | Open Subtitles | والسبب في ذلك هو أن تسمح له برؤية. |
Şimdi politikacılar ve uzmanlar bu konuyla ilgili yapabileceğimiz herhangi bir şey olmadığını, Amerikalıların durumu umursamadığını söylüyor. Fakat Bunun nedeni ise Amerikalıların yüzde 91’inin bu sorunla ilgili bir şey yapılamayacağını düşünmesidir. | TED | ما يقوله السياسيون والخبراء لك الآن، بأنه لايمكن فعل شئ حيال هذا الأمر، الأمريكيون لا يهتمون بذلك. لكن السبب وراء ذلك هو أن 91 % من الأمريكيين يعتقدون أنه لا يمكن فعل شئ إزاء هذه المسألة. |
Bunun anlamı, benim kalkışım ve varışım zamanda uzaydakinden daha fazla uzaklığa bölünmüş. | Open Subtitles | و السفر إلى هُنا عبر الطريق المُختصر فأصِل إلى هُناك قبل شُعاع الضوء و ما يعنيه ذلك هو أن مُغادرتى و وصولى يفصلهُمامسافةأطولفىالمكانأكثرمنالمسافة فىالزمان و ما يعنيه ذلك هو أن مُغادرتى و وصولى يفصلهُمامسافةأطولفىالمكانأكثرمنالمسافة فىالزمان |