Eğer burada altın bulamadıysanız, göründüğünüz kadar zeki değilsiniz demektir. | Open Subtitles | إذا لم تجدوا ذهباً هنا فلستم أذكياء كما يبدو عليكم |
O fareye tıklayarak, silah ve altın toplayarak geçirilen üç bin saat. | Open Subtitles | ثلاثة آلاف ساعة من الضغط على تلك الفأرة جامعاً ذهباً و أسحلة |
Taze hafıza altın değerindedir. | TED | الدليل الغير ملوث والصحيح يساوي وزنه ذهباً. |
El-Ma'mun danışmanlarına şöyle demişti: "Bana ellerindeki herhangi bir kitabı Arapça'ya çevirecek tüm alimleri bulun ve ben de onlara kitabın ağırlığı kadar altın vereceğim." | TED | والذي قال لمستشاريه ..اجمعوا لي كل العلماء وقولوا لهم ان كل من يترجم كتابا الى العربية سوف اعطيه وزنه ذهباً |
Bahara kadar o tepelerden milyon dolarlık altın çıkarabiliriz. | Open Subtitles | نستطيع أن نستخرج ذهباً بقيمة مليون دولار من هذه التلال قبل حلول الشتاء |
- altın çağımdayım, bir şampiyon kadar formumdayım. | Open Subtitles | إني أشعّ و ألمع ذهباً و أنفّذ المهمّات كالبطل |
Oğlunuz onlar için altın yumurtlayan kaz değil mi? | Open Subtitles | أليس هو الدجاجة التي تبيض ذهباً بالنسبة له ؟ |
Şimdi bakalım kralın gelini... ağırlığınca altın ediyor mu? | Open Subtitles | والآن , لنرى ما إذا كانت عروس الملك تساوى وزنها ذهباً |
Arazisini kaybettiğini, altın bulamadığını ve... son bir kadın becerdikten sonra doğuya döneceğini söyledi. | Open Subtitles | قال بأنه خسر حصته ولم يجد ذهباً وكان سيتجه شرقاً بعد آخر مضاجعة |
Norveçli yetim bir kıza bakıyorsun... zengin bir altın madenini işletiyorsun. | Open Subtitles | وأنت تعتنين بلقيطة نرويجية وتديرين أرضاً تدر ذهباً |
Ya parmakların gerçekte ağırlığınca altın değerinde ya da kocanın mısır gevreğine altın sodyum tiyomalat serpiyordun. | Open Subtitles | و الآن، إما أصابعك تساوي وزنها ذهباً أو أنكِ كنت تضعين أملاح الذهب بطعام زوجك |
Senin ilahilerini dinleyip dururlarsa, onları kuyuya sokamayız ve o zaman da kuyu üretim yapamaz ve etrafa altın saçamaz. | Open Subtitles | ولا يمكنهم الراحة إن كانوا سيأتون هنا للاستماع لإنجيلك وحينها لا يمكن للبئر أن تنتج وتفيض ذهباً بالأرجاء |
Gerçek altın değildi, çocukken bir müzik yarışmasında kazanmıştım. | Open Subtitles | ليست ذهباً حقيقياً,إنها ميداليةً ربحته من مسابقة موسيقية عندما كنت طفلة |
İyi bir zıpkıncı, altın değerindedir bu zamanda. | Open Subtitles | الحربون المستخدم في صيد الحيتان يساوي ذهباً اليوم |
Bütün paramı altın yaptım evimizin zeminin altına döşedim. | Open Subtitles | لقد إشتريت ذهباً بكل نقودي و دفنته في أرضية منزلنا |
10 bin dolarlık altın vardı orada. | Open Subtitles | ماذا ؟ ذلك كان على الاقل عشرة الاف دولار ذهباً |
Şimdi gülün. Gülüyorsunuz ama bir gün o altın değerinde olabilir. | Open Subtitles | تضحك وتضحك لكن يوماً ما قد يساوي وزنه ذهباً |
Çocuğun nükleer savaş sonrası yalnız bir yağmacı olduğunda temiz su altın değerinde olacak. | Open Subtitles | عندما يصبح طفلك مشرداً وحيداً في عالم الحروب النوويه ستماثل قيمة الماء النظيف وزنه ذهباً |
altın yumurtlayan tavuğu kazıklamış oldu. | Open Subtitles | حسناً, لقد قتل الدجاجة التي تبيض له ذهباً الآن |
Buna çağdaş maden arayışında budala altını deriz. | Open Subtitles | قد يكون هذا ذهباً غير حقيقى عند التنقيب |
Ve her kim ki ona sahip olmadığı bir kitap getirdi, onlara getirdiklerinin ağırlığınca altınla ödeme yapacaktı. | Open Subtitles | والذي يرجع له بكتاب لم يمتلكه كان يكافئه بوزنه ذهباً |
O soygunda çalınan tek şey, yarım milyon dolar değerinde altındı. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذى سُرِق بتلك العملية ...كان نصف مليون دولار ما يعادلهم ذهباً |