Saygısızlık addetmeyin ama gerçek caydırıcı önlemler aramak işe yarar. | Open Subtitles | مع إحترامي سيدي ، السبيل الوحيد هو وضعُ رادع حقيقي |
Bunun anlamı ABD'de cinsel saldırı için neredeyse hiçbir caydırıcı ceza yok. | TED | هذا يعني وبمفهوم عملي بأنه لا يوجد رادع للإعتداء في الولايات المتحدة الأمريكية. |
Bu sizin, ölüm cezasının suç üzerinde çok büyük caydırıcı etkisi olduğuna inananların, bir an için duraksamasına yol açacaktır. | TED | فهذا يجعلك تفكر من أن الإعدام لديه رادع قوي للجريمة. |
Ya burada yalnız başıma oturup erkek arkadaşımın onu öldürmek için durmayacak bir avcı tarafından ülkenin dört bir yanına kaçması konusunda endişelenebilirim. | Open Subtitles | فإما أن أبقى هنا بمفردي مذعورة من كون خليلي في مكان ما في هذه الدولة يحاول الفرار من صيّادة لن يردعها رادع عن قتله |
Vampir kanının tadını aldığında onu Durdurmanın yolu yoktu. | Open Subtitles | حالما تذوّق دم مصّاص دماء، فما كان ليردعه رادع. |
Fiziksel muhafızlar yalnızca görsel bir caydırıcılık için var. | Open Subtitles | الحراس الموجودين عبارة عن رادع بصري |
Ölümün her şeklinin yanlış olduğuna inanıyorum, zehirli iğne hariç, ...bu sadece daha fazla ölümün önüne geçmek için caydırıcı olur. | Open Subtitles | أؤمن بأن الموت خاطيء في كل أشكاله عدا الحقنة المميتة لكن هذا مجرد رادع ضد المزيد من الموت |
Sovyetler, elimizde yürüyen bir nükleer caydırıcı olduğu sürece savaş riskini göze almayacaktır. | Open Subtitles | لن يخاطر السوفييت بالدخول في حرب... ولدينا رادع نووي يمشي على قدمين بجانبنا |
Ölüm cezasının caydırıcı olmadığını söylemiştim size. | Open Subtitles | أخبرتُكم حكمَ إعدام لَيسَ بشىء رادع. |
Ama ceza başarılı bir caydırıcı olarak göründüğünde, Olesya'daki suç oranı düştü. | Open Subtitles | لكن تبين ان العقاب رادع ناجح... ... بحيث انخفض كثيرا معدل الجرائم فى أوليسيا... |
Eminim ki bu uzun parmaklar diye adlandırdığımız müşteriler için caydırıcı olacaktır. | Open Subtitles | أنا متأكد من ان هذا سيكون رادع لعملائنا |
Kahraman, silah, ulusal güvenliğimizin temel direği nükleer caydırıcı ya da dünyaların sonunu getiren adam. | Open Subtitles | بطل، سلاح... أساس أمننا القومي... رادع الحرب النووية أو الرجل مفني العوالم... |
Nükleer bir caydırıcı kullanarak. | Open Subtitles | كان يجب أن نضع حداً. رادع نووي. |
Ve belki de ilk defa saldırı için gerçek bir caydırıcı oluşturduğumuz için belki de diğerleri asla birine saldırmaya cesaret edemeyecek. | TED | ولأننا بصدد إنشاء رادع حقيقي للاعتداء، ربما للمرة الأولى، حينها لن يقوم اشباه (مايك) حول العالم حتى بمحاولة الاعتداء على أي شخص. |
Biz öyle bir dünya yaratabiliriz ki hata yapanlara hesap sorulur, hayatta kalanlar ise desteği ve adaleti görür, yetkililer gerekli bilgiye ulaşır ve bir başka insanın haklarının ihlaline karşı gerçek bir caydırıcı olur. | TED | نستطيع إنشاء عالم، حيث يخضع فيه مرتكبو الأخطاء للعقوبة، وحيث يحصل الناجون على الدعم والعدالة التي يستحقونها، وحيث تحصل السلطات على المعلومات التي تحتاج إليها، وحيث يوجد رادع حقيقي لإنتهاك حقوق إنسان آخر. |
caydırıcı şey diye ben buna derim. | Open Subtitles | هذا ما أسميه رادع. |
- Sadece caydırıcı. - Zor cayar. | Open Subtitles | أنه مجرد رادع فقط بالكاد |
Kriptonlu caydırıcı silahını finanse etmeye hazır olduğumu ama Kentuckyli kıdemsiz bir senatörün bunu engellemeye karar verdiğini. | Open Subtitles | .إنّي فقط هُنا لأخبر قصتي إنّي كنتُ على أستعداد لتمويل "سلاح رادع لمخلوقات كوكب "كريبتون لكن تمّ منعي من قبل أصغر "عضوة مجلس من ولاية "كنتاكي |
Peşimizde olan cadı çok güçlü ve durmayacak. | Open Subtitles | {\pos(190,220)} الساحرة قادمة، وإنّها قويّة، ولن يردعها رادع. |
- Durdurmanın yolu var mı ki? | Open Subtitles | -هل يوجد رادع لهذا أصلاً؟ |
Nükleer caydırıcılık. | Open Subtitles | رادع نووي. |