Endişe edecek bir şey yok demek aptalca olur. | TED | ومن الغباء القول أنه لايوجد شيء يدعو للقلق. |
Lois, söz; her şey yoluna girecek. Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | أعدكِ أن كل الأمور على ما يرام، لا شيء يدعو للقلق |
"Burada endişe edecek bir şey yok" diyorsun ve sonra Paris'te ananas olduğunu söylüyorsun. | Open Subtitles | انتي تقولين، انه شيء واضح لا شيء يدعو للقلق وبعد ذلك انه اناناس في باريس |
Yani endişe edecek bir durum yok, değil mi? | Open Subtitles | ولذلك لا يوجد شيء يدعو للقلق ، هناك؟ |
Bundan başka şikayet edecek bir durum yoktu. | Open Subtitles | فضلاً عن ذلك، لا شيء يدعو للشكوى. |
Kurbagalar. Korkacak bir sey yok. | Open Subtitles | إنها الضفادع ، لا شيء يدعو للخوف |
Ama benim dediğim benim açımdan endişelenmen gereken bir şey yok. | Open Subtitles | لكن ما أقصده هو أنه لا يوجد شيء يدعو للقلق من ناحيتي |
Endişe edecek bir şey olmadığına eminim. | Open Subtitles | أنا متأكد من أنه لا شيء يدعو للقلق |
İçeride endişe edecek bir şey olmadığını söyledi. | Open Subtitles | قالت انه لم يكن شيء يدعو للقلق بالداخل |
Endişe edecek bir şey yok, hayatım. | Open Subtitles | لا شيء يدعو للقلق .. |
Merak edecek bir şey yok, Monica. | Open Subtitles | ليست هناك شيء يدعو للتساؤل |
İyisin. Dert edecek bir şey yok. | Open Subtitles | أنت بخير, لا شيء يدعو للقلق |
Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | لا شيء يدعو للقلق. |
Endişe edecek bir şey unutma olur mu? | Open Subtitles | تذكر لا شيء يدعو للقلق |
Endişe edecek bir durum yok, adam korkmuş durumda. | Open Subtitles | لا يوجد شيء يدعو للقلق، خائف هذا الرجل. |
Endişe edecek bir durum yok, adam korkmuş durumda. | Open Subtitles | لا يوجد شيء يدعو للقلق، خائف هذا الرجل. |
Ve bunda utanilacak hiçbir sey yok. | Open Subtitles | و ليس هناك شيء يدعو للإحراج |
Endiselenecek bir sey yok. | Open Subtitles | ليس هُناك أيّ شيء يدعو للقلق. |
Tatlım, gerçekten merak etmen gereken bir şey yok. | Open Subtitles | العسل، وهناك حقا شيء يدعو للقلق. |
- Endişelenmen gereken bir şey yok. | Open Subtitles | لا شيء يدعو للقلق. |