Sizin durumunuzda bir kesinlik yok. Dünyada hiçbir doktor size garanti veremez, | Open Subtitles | أن في حالتك لا توجد ضمانات لا يمكن لأي طبيب في العالم |
Tıpta garanti bir şey olmadığını anlamalısınız... ama bir kalp sesi işittiğimiz sürece... bu bebeğin sağlıklı olmaması için hiçbir neden yok. | Open Subtitles | هل تفهم ذلك, ليس هناك ضمانات بالطب لكن نستطيع أن نتأكد بمكان نبض القلب ليس هناك سبب لنتأكد أنه سيكون بصحة جيده |
Ama herşeyi yapmakta özgür değilsiniz, çünkü sonucun garantisi yok. | Open Subtitles | ماعدا أنه لا يوجد أحد حر لأنه لا توجد ضمانات |
Ve ödesem bile, garantisi yok Ama bu senin tek seçeneğin. | Open Subtitles | . ورغم ذلك , ليس هناك ضمانات . لكنة خيارك الوحيد |
Şaka bir yana yardım etmek isterim, özellikle de sana ama banka Teminat olmadan 200,000 yen vermez. | Open Subtitles | لندع المُزاح جانباً وددت أن أقدم المساعدة خصوصاً أنها لكِ لكن البنك لايمكن أن يقرضني 200.000 بدون ضمانات |
Ama hiçbir şey karşılıksız değil, çünkü hiçbir güvence yok. | Open Subtitles | ماعدا أنه لا يوجد أحد حر لأنه لا توجد ضمانات |
"Tabii ki önce bu konuda sağlıklı olduğuna garanti vermen gerekir." | Open Subtitles | ولكننا يمكن ان نقوم ببوليصة تأمين ولكنك بحاجة الى ضمانات انت فى صحة جيدة الان |
Bir garanti verilene kadar bir yere gitmiyorum. | Open Subtitles | لن اظهر علي المسرح الا بعد الحصول علي ضمانات تضمن لي حسن سلوكه و انصياعه للقانون |
Hayır, bir anlaşma yapmıştık. Hayatta garanti yoktur. | Open Subtitles | كلا، كان بيننا إتفاق، ما من ضمانات في الحياة |
Washington'dan bu satışa herhangi bir itiraz olmayacağına dair garanti aldık. | Open Subtitles | لقد تلقينا ضمانات بانه لن يكون هناك إعتراض على عملية |
Ümitliydik ama garanti yoktu. | Open Subtitles | وكنا نأمل ذلك ولكن ليس هناك دوماً ضمانات بهذا |
Yayında bir Sovyetler Birliği ve Birleşik Devletler arasında uzlaşmaya varıldığı, Kennedy'nin Khrushchev'e garanti vereceği söyleniyordu. | Open Subtitles | حيث تم بث أن قد تم التوصل لإتفاق ما بين الاتحاد السوفياتي والولايات المتحدة بمقتضاه قدم كينيدي لخروشوف ضمانات |
Çok üzgünüm. Eminim o da açıklamıştır. Bunun garantisi yok. | Open Subtitles | اسفة ، اتمنى بانها قد شرحت بانه لا توجد ضمانات |
Gençler, kendilerini yetiştiren insanların gözlerine baktıklarında onları tekrar canlı göreceklerinin bir garantisi yoktu. | TED | وبمجرد أن نظروا في أعين هؤلاء الذين ربوهم، علموا أنه لا ضمانات على أنهم قد يرونهم أحياء مرة أخرى. |
Şirket bunun daha büyük bir şeye dönüşebileceğini söyledi ama garantisi yoktu. | TED | أخبرتها الشركة أن هناك احتمالية أن يتحول الأمر إلى أكثر من ذلك، ولكن لا ضمانات. |
CA: Tamam, bunlar tahmini sayılar, ücret garantisi yok. | TED | كريس: حسناً، إذاً فهذه أرقام مقترحة، لا توجد ضمانات للتسعيرة |
Gerektiği kadar yapacağız. garantisi yok, ama yardımcı olmalı. | Open Subtitles | سنكرر هذا عدة مرات كلما تطلب الأمر لا ضمانات ، لكنه يساعد نوعا |
Hepimiz makul insanlarız. Teminat vermemize gerek yok. | Open Subtitles | جميعنا هنا رجال منطقيون ليس علينا اعطاء ضمانات كما لو كنا محامين |
Hepimiz makul insanlarız. Teminat vermemize gerek yok. | Open Subtitles | جميعنا هنا رجال منطقيون ليس علينا اعطاء ضمانات كما لو كنا محامين |
Yargı süreci yok, anayasal güvence yok. Sadece biz varız. | Open Subtitles | لايوجد هنا اجراءات قضائية اعتيادية ولا ضمانات دستورية، فقط نحن |
Sana hiç bir şeyin garantisini veremem Dodge, sadece şunu yapabilirim. | Open Subtitles | انا لا استطيع اعطائك ضمانات دودج ولكن يمكننى اعطائك شئ واحد |
İmkansız demiyorum ama güvenlik önlemi alınmalıydı. | Open Subtitles | لا أقول أن ذلك مستحيل . ولكن يجب أن يكون هناك ضمانات |
Voliyi vuracağımız yatırım için teminatı olduğunu ispatlamak için. | Open Subtitles | للإثبات أنّ لديه ضمانات للإستثمار في صندوقي الإستثماري |
Gerçek bulgular istiyorum doktor, o tatlı bakışlarınızın güvencesini değil. | Open Subtitles | أنا بحاجة إلى حقائق، أيتها الدكتور وليس إلى ضمانات عيونك الحلوة |
Bilmedikleri şey, başka uygun bir gezegen bulacağımızın garantisinin olmadığıydı. | Open Subtitles | لكن ما لا يعلموه أنه ليس هنالك من ضمانات لأيجاد كوكب ِ آخر |