Neyse ki okyanusun yüzeyinde, diğer mercanlardan gelen yumurta ve spermler karşılaşır. | TED | على أمل، أنه على سطح المحيط سيلتقي البيض مع نطف مرجان آخر. |
Ne yazık ki, anneleri okyanusun yüzeyinde yuvarlanan bu şişe kapaklarını yiyecek zannediyorlar. | TED | للأسف ، يظن آبائهم خطأً أن الأغطية هي طعام تتقاذفه الأمواج على سطح المحيط |
Bunlar bir havuzun dibinde görebileceğiniz gibi ışık şeritleridir. Güneş okyanusun yüzeyinde dalgacıkların ve dalgaların tepelerinde kırıldığında oluşurlar. | TED | وهذه هي أشرطة الضوء، كتلك التي ترون في قاع حوض السباحة، التي تنتج عندما تنحني الشمس بفعل قمم التموجات والأمواج على سطح المحيط. |
ERVIS, okyanus yüzeyindeki atığı emen ve temizleyen akıllı bir gemi. | TED | إيرفيس هي سفينة ذكية تمتص المخلفات من على سطح المحيط وتنظفه. |
Düşünce, Big Sur'de dışarda kalıp gün batımını radyo frekanslarıyla izleyip okyanus yüzeyindeki güneş yansımalarının tespit etmek. | TED | والفكرة هنا هي البقاء خارجا في بيغ سور، ومشاهدة غروب الشمس على الترددات الإذاعية، ونجرب التقاط انعكاس الشمس على سطح المحيط. |
(Gülüşmeler) Fakat güneşin okyanus yüzeyindeki yansımalarını tespit etmenin ve buz tabakasının dibindeki yansımalarını tespit etmenin jeofiziksel olarak oldukça benzer olduğu ortaya çıktı. | TED | (ضحك) لكنه تبين أن التقاط انعكاس الشمس على سطح المحيط والتقاط انعكاس قاع صفيحة جليدية هما جيوفيزيائياً جد متشابهان. |